25 Aralık 2008 Perşembe

Yaşanmış Trakya Hikayeleri


Edirne’nin Havsa ilçesi. Yaşanmış bir olay. Havsa-Babaeski yolunun 3. km’sinde Sinit Göl diye bir gölümüz vardır. Ama halk arasındaki adı Simit Göl’dür. Akşamüstü minibüs ve bilimum 4 tekerlekli araçların çekilip piyiz yapıldığı, meşhur biralama mekanı. Nam-ı değer Simit Bar. Amaç biralama aslında balık tutma zaman geçirmeye çerez olsun. Zaten çıkan el kadar kara sazan o da saman tadında balık aşkı. Gece epey ıssız olur göl. Piyizciler de daha yakın yerleri tercih eder. Su deposu bar gibi. Ya da ofis bar. G.. içi kadar yerde yapacak fazla iş olmayınca ya kahvede kağıt yaparsın, ya alkol alırsın ya da…Ya da böyle dallamalıklara sararsın. Çete başı da doktor. İsim vermeyelim tabi de adam Cerrahpaşa mezunu. O zamanda öğrenciydi yani Cerrahpaşa’da. Aklı başı yerinde yani. Yememişler, içmemişler şöyle bir plan yapmışlar. Doktor kısa boylu…İsim vermeyelim ekip 4 kişi. Doktor evden bir kürk, bir kurusıkı tabanca bir de asa alıyor. Uzun boyluyu da parmak ucundan kafasına kadar tuvalet kağıtlarıyla mumya gibi doluyorlar. Geri kalan 2 kişinin görevi Havsa’dan birini kandırıp göle içmeye getirmek ve olanlara yarılmak. Polis’in oğlu oltaya gelmiş. Almışlar getirmişler göle. Bir iki biradan sonra bizimkiler soteden çıkmışlar. İki sellektörden sonra operasyon başlamış. Tabancalar atılmış, araçlar kovalanmış, roller bir güzel oynanmış. Sonrası ha ha ha hi hi hi ama Polis’in oğlu kendini kilitlemiş. Kurşunlar, okuyup üflemeler…Biz böyle bir bok yedik diye de anlatamıyorlar. Kem, küm biz görmedik. Arabanın ön tekeri patladı yok arka tekeri durumları. Aynı naneyi farklı birkaç kişi üzerinde de yiyince efsane yürümeye başlıyor tabi. Gölde hayalet var. Kahvede muhabbeti bilmeyenler sıkıp duruyor. Biri diyor ki birinin boyu çok uzunmuş diğeri de cüceymiş. Doktor diyor ki “o kada da kısa değildir be ya” Azminize hayranım çocuklar, azminize hayranım.

Golü yediğin an


Ankara'ya Irak Başbakanı Nuri El Maliki geldi biliyorsunuz. Köşk'te de Abdullah Gül ile görüşmüşler. Bir kısım medyamız da Kürdistan Tv Köşk'te diye haber geçmiş. Kürdistan Tv gerçekten Köşk'e gitmiş. Akredite yani. Hani bir laf var ya Allah'ın bildiğini kuldan neden saklayayım diye...Ben bir vatandaşım. Herkes ne kadar gözlem yapıyorsa ben de o kadar gözlem yapmaya çalışıyorum. Koyun olmamaya çalışıyorum. Bu vatandaş zamanında Irak'a gitti. Irak'a Kuzey Irak'tan girenlerin -ki ben Habur'dan girdim-pasaportunda ne yazıyor bir sorun bakalım? Vurulan kaşenin üzerinde Irak mı yazıyor yoksa "welcome to Kurdistan" mı yazıyor? Sizi ilk karşılan kim ya da? Mesut Barzani'nin dağa taşa asılan posterleri olmasın sakın. Orası kimin toprağı? Amerika'nın. Biz hala Irak bölünürse Güneydoğu'da yaşanabilecek olayları TV'lere çıkıp anlatmaya devam edelim. Bu ülkenin vatandaşlarına neden hala masallar anlatılıyor? Irak bölünürse şu olur bu olur şeklinde. Ha unutmadan şunu da ekleyeyim. Hem pasaporta "welcome to Kurdistan" basılıyor hem de sizi Kürdistan bayrağı karşılıyor. Irak bayrağının altından mı giriyorsunuz Habur'a siz. Ya da öyle mi sanıyorsunuz? Bakın ben Ortaokuldayken ABD Irak'ı vuruyordu. Biz de atari seyreder gibi ekran başında seyrediyorduk. Çocuk aklı tabi o zamanlar fazla kafa basmıyor fazla. Saddam Amerika'ya dedi ki ben Kuveyt'e giriyorum arkadaş. Amerika da cevap verdi hemen. Gir Saddam'ım tabi orası senin hakkın. Hüsnü Mübarek Saddam'a dedi ki "bu oyunu yeme. Kuveyt'e girdiğin gibi tepene binecek Amerika". Saddam girdi. Hemen arkasından da Amerika girdi. Siz bakmayın Amerika'nın Saddam'a Kuveyt'e girmeden önce girersen vururuz falan dediğine. Ben öyle diyeceğim ama arkandayım haaaa da dedi Amerika...Gelinen nokta bu noktadır. Yani biz ortaokulda atari seyrederken Irak bölünmüş aslında. Bunun bir de 15-20 yıllık stratejisi vardır etti sana 35 yıl. 35 sene önce Irak bölünmüş ve biz golü yemişiz de haberimiz yokmuş. Atari seyretmeye devam etmişiz.

Literatüre Girsin

Galatasaray-Beşiktaş maçından sonra Fotomaç gazetesi efsanevi başlıklarına bir yenisini daha ekledi. Az kalsın biz de boş geçiyorduk. Baros'un fotoğrafı ve başlık. MİLANGAZ