28 Şubat 2009 Cumartesi

Kafa Topunun Açılımı ve Optimum


Popescu gibi defans oyuncusu...Olsun şu kadar borcum olsun. Ben hariç kaç kişiden bu repliği dinlediniz? Kafa toplarına öyle hakim bir defans oyuncusuydu ki Malatyalı bilmem kim üfff püff. Çok da pırasa böreği tadında değil. Servet Denizli'deyken bam bam indiriyordu kafa toplarını. Hele Sami Yen'de bir Denizli maçı hatırlarım ki herhalde martılarla kafa vurdu. Kafaya çıkıyor, kafayı çakıyor top orta saha ile GS defansının arasında bie yerlere düşüyor. Aynen geri geliyor orası ayrı. Peki siz hiç " kafa değil alın topudur onun adı ve heyy siz defanstakiler o alın yeri geldiği zaman ayak içi gibi kullanılmalıdır" diyen bir teknik direktör duydunuz mu? Bu kelimelerle duymamışsınızdır. Ama birilerinin hava hakimiyeti olan adama "bize oynamadığın sürece bilardo masasında ıstaka sallayan adamsın" sözünü hatırlatması gerekir. Popescu'nun yanında uçana kaçana vuran adamın beyninde "aynı anda iki işi yapmalıyım" klişesi olmadığı sürece Denizli'deki Servet olarak yaşamına devam eder. Bizim defans oyuncularımıza rakipten gelen her hava topunu kestiğinde "afffeerin oğlummmm" diye bağıran futbol adamları ile o kafayı vuran adamın pek de bir farkı olmayacaktır gelecekte. İkisi aynı anda bilardo oynayacaktır. Gelelim "kafa topuna hakim oyuncu" zımbırtısına. Kafa topuna hakim adam yukarıda yazdıklarımdır. Peki size Suat ve Alex desem. Bu iki adamın ortak özelliği nedir diye sorsam? İkisi de çok koşar? Pres yapar? İkisinin de sol ayağı? İkisi de optimumda kafa atar. Boy pos önemli değildir. Sezgilerini de kullanarak o topa optimum da kafa atarlar. Benim Suat ve Alex'le görüşme şansım olsa ilk soracağım bununla ilgili özel bir çalışmanız oldu mu olacaktır. Ve ilk aklıma gelen oyuncuların defans değil birer orta saha oyuncusu olmaları tesadüf değildir. Çıkabilecekleri en tepede kafa vuran iki isim. Optimumda. Kafa topunun timingi Lugano ya da Servet değil Suat Kaya ve Alex'dir.

27 Şubat 2009 Cuma

Aynı Saatlerde


Galatasaray'ın Avrupa macerasından uzak kalması taraftarı da etkliyor. Dün akşam 2-3 pozisyonda İskoç hakemin kararlarını beğenmediler ama daha sonra "ulan galiba sorun bizimkilerde" anlayışı hakim geldi. Bir bayrak ve 1-2 pozisyon haricinde bir maç daha nasıl yönetilir bilemiyorum. Ama bu maç Kayseri maçı olsaydı Adnan Polat tüm ekibi toplar bir önceki basın toplantısından daha şiddetli bir basın toplantısı sergilerdi. Herkes alışacak. C. Thomson'un düdüğü öttürmediği adamlar Lincoln ve Baros. (taraftarın düdük beklediği anlarda) İçerideki maçlarda "Selçuk Dereli söyle anan nereli" diye bağırtan da bu adamlar. Genelliyorum derdim Kayseri maçı değil. Bu adamlar yedirdiği bir hakem buldukları zaman yorganı, döşeği yanlarına hemen istetiyor. Thomson devam dediği zaman "adam haklı homurtuları" Dereli dediği zaman "vuuuuuu". Şu Bordo maçı gibi içeride her sene 3-4 maç oynansa TSL'de oynanan Kadıköy, Sami Yen, İnönü maçlarına da yansır bu. Aynı saatlerde Selçuk Dereli City-Kopenhagen maçını yönetiyordu. Dün gece sizi andım. Fotoğraftaki maçın hakemi Dereli. Kahramanlar sahnede zaten.

Eşleşmeler

2008/09 UEFA Cup Round of 16First leg: 12 MarchSecond leg: 18/19 March

Werder Bremen (GER) v AS Saint-Etienne (FRA)
PFC CSKA Moskva (RUS) v FC Shakhtar Donetsk (UKR)
Udinese Calcio (ITA) v FC Zenit St. Petersburg (RUS)
Paris Saint-Germain FC (FRA) v SC Braga (POR)
FC Dynamo Kyiv (UKR) v FC Metalist Kharkiv (UKR)
Manchester City FC (ENG) v Aalborg BK (DEN)
Olympique de Marseille (FRA) v AFC Ajax (NED)
Hamburger SV (GER) v Galatasaray AŞ (TUR)

16 takımın 5'i SSCB'den. 3'ü Fransa'dan.

MÖ&MS (Maç Öncesi ve Maç Sonrası)


Maç öncesi Nonda: Skibbe'nin otorite eksiği vardı. Geç bile kalındı


Maç sonrası Arda: Bu günlere gelmemizde Skibbe'nin payı büyük. Kendisine teşekkür ediyoruz.

26 Şubat 2009 Perşembe

Yazının Başlığı ve Lekip


Kendimi Galatasaray yazarı gibi hissetmeye başladım. Yazının başlığı Arda Turan olacaktı ama sığdıramayacağım için vazgeçtim. Kerik-Fleçır, Maskerano-Alonso, Muntari-Kabiasso'yu Topal-Akman ile bitirebilseydik Galatasaray bu turu geçer miydi bilemiyorum. Topal ne zaman kendini toparlasa başına bir haller geliyor. Barış'ın hem sağda hem de ortada oynayabilecek yetisinin olması Kevıl'ın oyuna dahil olmasını daha da meşrulaştırdı. Deyvid harici Fener 11'inde farklı yerde oynatabileceğin adam var mı? Uğur'u sol bek yapar mısın mesela? Aragones kadar taş düşsün başınıza. Topal sakatlandığında ilk sözüm belki de hayırlısı oldu idi. Nonda Lekip'e açıklama yapmış daha yazımızın mürekkebi kurumadan. Otorite sağlayamıyordu Skibbe demiş. Geç bile kalındı demiş. Oldum olası arkadan konuşmaları sevmem. Ama yazdıklarımızı dillendirmiş. Sahaya yansıyanı yazmak haricinde biz ne yapabiliriz ki? Baros gözümde her zaman kaçak güreşen bir futbolcu olmuştur (bunun dünyadaki en önemli örneği de Kostadinov'dur) ama bu maç yorulana kadar kendisinden beklenmeyen bir tarz sergiledi. Daha ne olsun. Meira-Emre'nin ayakta kalabilmesi Akman ve Barış Özbek'e bağlıydı. Gard düştü, kel göründü. Skor 3-1'ken geciken bir Mehmet Güven değişikliği GS'nin başını yakıyordu. Bülent Hoca belki de düşünüyordu ama gol Kavanegi'nin oyuna dahil olmasından sonra o kadar erken geldi ki Güven ismi oldu Nonda. E Lincoln'e de biraz destek olur musun Akman-Özbek'e denmiyor. Harcı değil. Bülent Hoca daha iyi oynadığı bir maçı kazanmasını bildi. Arda Turan için diyeceğim hiçbir şey yok. 10 numara oynadı. Hem defansif hem ofansif. Son sözüm Uğur Boral'a. Carlos'un yanında arada Hakan Balta'yı da izle de gerektiği zaman nasıl sağ ayağını kullanıyor gör. Adam hala Sevilla'dan dönemedi ülkeye. Hamburg? Teşekkürler Galatasaray.

Hürriyet ve Emirates'de Olanlar


Umarım böyle devam etmez diyeceğim. Fakat burada şunun net olarak bilinmesini istiyorum ki bu tarz yazılar yazmamın sebebi "medya okuryazarlığı"nın bir toplumda ne kadar önemli olduğuna olan inancımdır. Her haber yenmez. Okunur ama yenmez. THY'ye Sabah'ın neden anında sahiplendiğini düşünmek gerekir. Daha hiçbir şey belli değilken. Yoksa dünya ortalamasının çok çok üzerinde bir hava yolları şirketinden bahsediyoruz. Zamanında Hıncal'ı bile pes ettiren Sabah'ın Fener düşmanlığını iyi düşünmek gerekir? O zaman Altaylı zamanıdır. Neden 2007 Temmuzuna kadar RTE-DOĞAN'ın arası iyiydi de sonrasında bozuldu iyi düşünmek gerekir? Hemen yememek gerekir. Hazırlanan haberlerin ne kadarı kamu yararı ne kadarı beyfendilerin yararı iyi düşünmek gerekir? Millet açlıktan kırılırken bazı gazetelerin sabahtan akşama neden miting yayınladıklarını iyi düşünmek gerekir? Hangi grubun tv ve gazete yayın organları nedir bilmek gerekir? Bu millet bu tepside sunulan bu haberlerin ne kadarının içinde vardır ne kadarının içinde yoktur iyi düşünmek gerekir? Neyse...Uzar gider bu yazı. Özellikle gazetelerin kendi sayfalarında yapamadıklarını internet sayfalarında tıklanma uğruna yapmalarına feci takılmış durumdayım. Kınama yok, denetim altında tutacak bir kurum yok...Ver yansın...Olayı ilk Noat Samisa yazmıştı. Fazla detaya girmeyeyim linkten okuyabilirsiniz. Aynı olayı Hürriyet'in web sitesi de verdi. Çok da güzel. Okunası bir haber. Ama kardeşim sen gidiyorsun bu haberin üzerine "hürriyet özel" yazıyorsun. İngilitere'deki tüm gazeteler çatır çatır yazıyor seni bunu alıyorsun "özel haber" olarak veriyorsun. Ne yaptın yani gidip Kolo Toure ile röportaj mı yaptın? Neyi ortaya çıkardın? Ha Türkiye'de basınımız bunu atladı ilk de sen verdin. Peki bu "özel haber" midir? Çeviri ne zamandan beri özel haber oldu.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Bir Takım

Jose hakeme fırça atmaya başladığı zaman "ben bunları galiba yenemeyeceğim" kafasına dank etti galiba. Hırçınlaşmaya başladı. Fleçır ve Kerik'i izlerken hep Selçuk ve Emre'yi düşündüm. Ya da Fener'deki muadillerini. Az pas hatası, sürekli rakibe baskı, Ronaldo-Giggs ve Park'ı arkadan itme. Eğer Emre ve Selçuk (bundan sonra ya da muadilleri yazılmayacaktır) Gençler'den ve ligin diğer 10 takımından bu baskıyı yiyorsa -buna ek olarak- İtalya'da Inter'e karşı Fleçır ve Kerik yemiyorsa nasıl bir bağlantı kurarsınız? Fenerbahçe'de alveri en kuvvetli adamlar kimler? Var mı demeyin canım o kadar da değil? Alex, Semih, Emre, Selçuk. (Bir zamanlar kendi aralarında Uche-Högh-İlker-Erol.) Aragones'in her maç kulağından tutarak oyundan çıkardığı soldaki ve sağdaki adamlar -git gel öldüm bittim valla demelerine rağmen- Emre ve Selçuk'un en fazla baskı yemelerine sebep olan adamlardır. Bir de buna Alex'i eklediğiniz zaman 50 metrelik bir alanda forvete ulaşmak için uzun atlama yapmaya çalışan bir Emre ve bir Selçuk ortaya çıkıyor. Konu Fener neden Man U gibi oynamıyor falan değil. Eğer öyle bir algı varsa şimdiden yazıyı okumayı kesebilir. O zihniyete yükleme yapamam. Uğur-Kazım-Vederson ve Deyvid'in kanatlarda çok koşmaları bir şey ifade etmiyor. Mehmet Terzi de koşardı. Koy takıma koşsun.
Uğur Boral 15.000 metre koşsa da Aragones Uğur'u 60'da çıkaracak. Ya da aynı durum Kazım için geçerli. Koşarak Emre ve Selçuk'u koruyamazsın. Hele hele bir de önünüzde Alex varsa. Basacaksın, ikiliyi koruyacaksın, hücum edeceksin? Sen Ronaldo musun, Giggs misin? Diyeceğim Aragones'in senden istediklerini sen bu şablonda 60 dakika yap ben seni kafamda taşıyım. Ki inanılmaz kötü bir pas yüzdenizi de buraya yazıyorum ki Aragones için en önemli şeylerden biri de bu. Elindeki misketleri sıkıyı gördü mü hemen mahallenin kabadayısına verip sonra da peşinden koşturan adam ister misiniz? Verme misketleri o senin peşinden koşsun. Aragones'in de istediği bu. Gigs-Ronaldo ve Park versus (okunuşları böyle Gigs arada güme gitti) Uğur-Deivid-Alex. İçeride bile kontraatak oynarım bu Fener kadrosu ile. Maça gelirsek...Inter'in her iki maçta Man U'ya gol atamadan eleneceğini düşünüyordum. İlk etap tamamlandı. (Çok mu aşağıladım Jose'yi. Bunu yazabileceğim tek takımdır Man U şu an. Yoksa bu kadar kolay ukalalık yapamam)
Bir takım (Inter) hücumda sadece forvetlerinin kişisel becerilerinin eline bakıyorsa burada bir sorun vardır. Inter'i en üst segmente koyduğum için bunu yazıyorum. Yoksa kim Inter'in gücünü inkar edebilir? Defans dörtlüsünün önüne koyduğun Stankovic, Cambiasso, Zanetti, Muntari bana -yaktın beni Mancini, Quaresma mahkum ettin bu orta sahaya- sözlerini hatırlatıyor. Sanki Mourinho bilmiyor mu takımın istediği gibi oynamadığını. Bu 4'lü ile her takımla kafa kafaya oynarsın. Ama iş böyle bir maçta gol atmaya geldiği zaman İbrahim'in götünü yalarsın. Maicon'un götünü yalarsın. Gol atmadan da maç kazanamazsın. Bu 4'lü bal yapıyor yapmasına da ilk yarı kendi sahasında ikinci yarı kendi sahasında bal yapıyor. İleri dürtsen yok.

Son söz: Evra inanılmaz bir maç çıkardı. Ama ben bir ara sahadaki herkesi çekik gözlü görmeye başladım. Bilmem anlatabildim mi? Yuh be kardeşim.

24 Şubat 2009 Salı

Son Dakika

Meslek gereği reklamlardan iyi malzeme çıkıyor. Ak Sigorta'nın kasko ödemeleri ile reklamını seyredeniniz var mı? Şu an çoğu kanalda dönmekte. Bir son dakika gelişmesi denerek açıklama yapan Ak Sigorta yetkilisine bağlanılıyor. Ak Sigorta ekonomik krizde hasar ödemelerini iki kat hızlı yapmaya karar vermiş. Ortam bir basın açıklaması şeklinde. Son dakika diyerek basın toplantısına bağlanılmaz. Oradaki acar muhabirde artık bu açıklamadan sonra Ak Sigorta'lıların sayısı artar falan gibilerinden bir açıklama yapıyor. İyi de kardeşim. Vatandaş Ak Sigorta acentasına gelsin de sonrasına bakarız. Daha önce ne kadar sürede yapılıyordu ki bu hasar ödemeleri onu iki kat arttırdın. Onu acentada öğreneceksiniz artık. Hele bir gidin acentaya orada kıvama gelirsiniz. 2,5-3,1,5 kat daha hızlı. Sanki her hasarın süresi belli. İyi de ben nereden bileceğim senin iki kat hızlı ödeme yaptığını. 10 günü çak 20'ye, sonra yine öde 20 günde, sonra dön bana de ki iki kat hızlıyım. Milliyet kom tere çakmaları sizi. Muğlaklıktan yararlan vatandaşı acentaya sok.

Güzel Basın Bunu da Yazın


Milliyet'in internet editörü cin gibi. Fotomaç'a, Fanatik'e taş çıkarır. Ne olursa olsun bizi tıklasınlar tarzında devam ediyor çalışmalarına. 1-3-5 devam ediyor. Gazete Takvim, Posta o bu değil ki...Milliyet...Sen de rahatsız oluyorsun tabi. Baş sayfada bir haber. Bülent Korkmaz için şöyle bir başlık atılmış. "Daha 11 gün önce söyledikleri yenilir yutulur gibi değil" Allah allah diyorsun acaba yenilir yurulur olmayan ne demiş Bülent Hoca. Tıklıyorsun, giriyorsun.


Bülent Korkmaz, bundan sadece 12 gün önce Lig TV'de 2'ye 1 programına konuk olmuş ve konu Galatasaray'a geldiğinde çok çarpıcı tespitlerde bulunmuştu. Lincoln konusunda tavrını çok net ortaya koyan Bülent Korkmaz, Lincoln'ü kazanmak için çok fazla taviz verildiğini söyleyerek "Siz 1 takım mı kazanacaksınız? Yoksa tek 1 oyuncuyu mu kazanacaksınız? Ben, takımı kazanmak isterim. Oyunculara istisnai durumlar haricinde eşit mesafede durmalısınız." demişti. Lincoln'e böyle tavır alan Korkmaz, kaptanlık konusuna da Arda'ya destek vermişti. Efsane kaptan, pazubandı Arda'nın takması gerektiniği savunmuş, bu düşüncesini Galatasaray Başkanı Adnan Polat'a söylediğini de belirtmişti. Bülent Korkmaz, 2 hafta önce bu sözleri söylerken, kısa sürede Galatasaray'ın başına geçeceğini bilmiyordu tabii ki... Ama kötü giden maçlar, 5-2'lik şok yenilgi derken Skibbe gönderildi ve Bülent Korkmaz kendini Florya'da buldu. Şimdi gözler Bülent Korkmaz'da... Çünkü ipler onun elinde... Bakalım 2 hafta önce Lincoln'ü yerden yere vuran, kaptanlığa da Arda'yı aday gösteren Bülent Korkmaz ne yapacak?


Yenilir yutulur değil....Brannnnnnnnn.Az sonra...Brannn...Bunu bu şekilde veren zihniyet daha 2.günden itibaren duaya başlamış ki Bülent Hoca Arda'yı kaptan yapmasın, Lincoln'ü kesmesin. Bunu demişti "bakalım ne yapacak" demek ayrı, Bülent Hoca yenilir yutulur sözler etmedi demek ayrı. Lincoln de zaten kendisine hiç çeki düzen vermez. Aynen devam eder. Eşit mesafede duracaksın demiş. Benim olduğum yerde Brezilya'dan 10 gün sonra gelirse sonuçlarına katlanır demiş. Yenilip yutulmayacak sizin zihniyetiniz. Zarar veriyorsunuz bu şekilde futbola. İnsanları gereksiz yıpratıyorsunuz. Haberi basın ahlakına uymayacak şekilde veriyorsunuz. Buldunuz internet dene açık kapıyı istediğiniz gibi at oynatıyorsunuz. Yapmayın.

Simli Hançer ve Meira (Biraz ağır oldu)


Dünkü yazımda suçu %100 Skibbe'nin üzerine yüklemenin son derece yanlış olduğunu yazdık. Aklı selim çoğu kişi de böyle düşünüyor. Dün çok absürd bir yerde NTV Spor seyrediyorum. Daha doğrusu seyretmiyorum da önümde açık. Program galiba Video Lig idi. Neyse Galatasaray-Kocaeli maçı başladı. Bir kez daha otrudum ve pozisyonları dikkatlice seyrettim. Ve birşey daha dikkatimi çekti. Pazar akşamı böyle bir şeyi nasıl yakalayamadım diye düşündüm. Ve daha sonra yapbozlar kafamda birleşmeye başladı. Dün özetleri seyrederken dikkatimi çeken isim Meira idi. Özellikle de 3. ve 5. golde. Ne bir müdehale, ne bir baskı. Ne bir çaba. Göstermelik iki depar, yalandan savunma. Sonra maçın tamamına yakınını seyrettim. Mal gibi seyretmişim maçı dedim. Sonra şu maç için stadda olsaydım şimdi acaba çok mu ağır yazıyorum diye düşünmezdim dedim. Akşam bu yazıyı yazacaktım ama zaman bulamadım. Keşke yazsaydım. Çünkü dün sadece Meira'nın Zenith transferi aklımda vardı. Bugün hürriyet sporu tıkladım. Şöyle bir haber.


Meira'ya Servet Freni. Galatasaray’da Servet Çetin’in sakatlığı Fernando Meira’nın planlarını bozdu, Portekizli futbolcunun canını sıktı.Zenit’ten 2.1 milyon Euro’yu bulan transfer teklifi alan Meira, Rus ekibinin cazip önerisi üzerine G.Saray’daki kariyerine erken nokta koyma kararı verdi. Zenit, bu hafta G.Saray Yönetimi’ne teklif verecekti. Ve Meira hakkındaki bu teklife olumlu yanıt verilmesi bekleniyordu. Bundan GS Futbol Komitesi’nin de haberi vardı ve resmi teklifi bekliyordu. Ancak yöneticiler Servet Çetin’in sakatlığı sonrası Fernando Meira ile görüşerek, "Sana ihtiyacımız var" cümlelerini kullanıp Zenit’in yapacağı teklifin ne olursa olsun transferine izin vermeyeceklerini bildirdi. Bu haber üzerine Meira’nın da keyfi kaçtı.


Meira'nın Servet'i beklediği falan yok. Bence GS kariyerini çoktan noktalamış Meira. Simli Hançer dışarı kan vermezmiş, içeri akıtırmış. 15 saatte operasyon tamam. Yeni hoca tamam. Şimdi futbolculardan ilk kim çıkıp Skibbe ile ilgili açıklama yapacak ve Bülent Hoca ile kendimizi bulduk diyecek onu bekliyorum. Aynı Antalyalı futbolcuların Şifo geldikten sonraki açıklamaları gibi. Vuran kaçar, vurduran gelir Orhaaaaaaannnnnn. Benim sana bir daha saygım olur mu Meira?

23 Şubat 2009 Pazartesi

Futbol Nerede Biz Oradayız

Kılıçarslan: Baros abanmaca yok ama teknik vurcan

Baros: Nasıl yani?


Sen Hami Mandıralı tarzı atsana be kardeşim ne reklamın etkisinde kalıyorsun

Kelle


Merak ediyorum kadro dışı kalacak oyuncu olacak mı Galatasaray'da. Suçu alıp da %100 Skibbe'nin üzerine mi yükleyecek Galatasaray yönetimi? Merakla bekliyorum. Ümit Karan gibi aslanların önüne atılmak için biçilmiş bir kaftan var takımda. Acaba Ümit Karan'ı kadro dışı bırakıp "dümenden" futbolculara da ceza kestiğini mi gösterecek yönetim. Merakla bekliyorum. Acaba hiçbir futbolcu ile yollarını ayırmadan ya da ceza vermeden "çocuklar sizin hiçbir suçunuz yok, tek suçlu Skibbe'dir gerisi yalandır" mı diyecekler. Merakla bekliyorum. Kadro dışı bırakıp diğerlerine mesaj vermek doğru mudur? Bunun başka yolları da var mıdır? Merakla bekliyorum. Yoksa Bordo elenir de her şey güllük gülistanlık devam mı eder? Merak ediyorum. Merak etmediğim tek şey şu...Galatasaray formasının ağırlığının bir an olsun bile unutmayacakların o firmayı giymeleri gerektiği. Bekliyorum.

Kusura Bakmayın


Kusura bakmayın bazen bazı şeyler o kadar çok üzerime geliyor ki futbol ya da spor dışı da olsa yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Daha önce Kılıçdaroğlu'nun (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmadan önce) AKP'ye çalıştığını bunun sebebinin de CHP'nin kasası büyük ama motoru küçük bir araba olmasından kaynaklandığını yazmıştık. Kılıçdaroğlu sürüklemeye çalışıyor ama arkadan gelen kimse yok. Vuruyor ama nafile. Sokak "bak istifa ettiler kardeşim" diyor yine AKP'ye çalışıyor ister istemez Kılıçdaroğlu. Yazık oluyor. Sevigen olayında da Kılıçdaroğlu bir açıklama yaptı ve "gereğini yapsın" dedi. Önceki vakalarda DMMF ve Dişli partideki görevlerinden istifa etti. Dokunulmazlıkları ise milletvekilliklerinden istifa etmedikleri için devam etti. Tayyip Erdoğan şimdi diyor ki "al sana Kadir Topbaş. Milletvekili olmadığı için dokunulmazlığı da yok. Buyrun sizindir. Yolsuzluk varsa çıkar ortaya ey CHP". Sevigen bu esnada partideki görevinden istifa etti. O zamanlar çıkıp "partideki görevlerinden istifa etmeleri yetmez yargılanmaları için milletvekilliklerinden de istifa etmeleri gerekir diyordun ey CHP" Ettir o zaman Sevigen'i. Düşür milletvekilliğini. Olmuyor değil mi? Atılır mı bunca yıllık dava arkadaşına böyle kazık değil mi Baykal? Hem Sevigen'in durumu diğerlerinden farklı. Senin söylemlerin burada AKP ile birebir örtüşüyor Sayın Baykal. Ama ne oluyor? Alan razı satan razı oluyor. Kendiniz çalıyorsunuz kendiniz oynuyorsunuz.

Otoritesiz Galatasaray


Maç Oğuz Sarvan istifa diyerek başladı. İkinci yarı Skibbe istifa diye devam etti. Siktir ol Sabri siktir ol git şeklinde sona yaklaşıldı, alemci futbolcu istemiyoruz diye noktalanırken araya "yönetim istifa" da sokuşturularak tamamlandı. Skibbe inanılmaz hatalar yapıyor. Fakat benim asıl üzerinde durmak istedğim Skibbe'nin ruh halinin takım üzerindeki etkileri ve futbolcuların bu ruh haline çanak tutması. Bordo'da 3'lü defans oynarken methiyeler düzdünüz. Şimdi mi 3'lü defans sorun oldu. Sorun 3'lü defans ya da Arda'nın, Baros'un, Balta'nın kenarda oturması değil. Balta'nın dinlendirilmesi uğruna 3'lü çıkalım durumu da söz konusu değil. Örneklerini bolca yaşadık bu 3'lü defans veryasyonlarının Skibbe ile. Teknik Direktör Arda'yı, Baros'u, bazen Lincoln'ü, onu, bunu yanında oturtur. Skibbe'de çok büyük bir yanlış yapmamıştır bu konuda. Ama sorun Galatasaray'ın bu maça enseye tokat g...parmak şeklinde hazırlanması. Bu bariz bir şekilde sahaya yansıdı. Sonra maç kadrosu açıklandı. Arda, Baros, Balta kenarda. Sahadaki 11'in üzerine iyice rehavet çöktü. Skibbe bu maçı çok rahat kazanacağımızı düşünüyor, e biz de öyle. Topal da maçın başında çaktı mı? Ve bu dakikadan sonra özellikle Kayseri maçının ikinci yarısında da yaşadığımız "aktif dinlenme" sendromu başladı. Sorun tamamen otorite sorunudur. Bu kadar net. Kocaeli maçına GS 2 idman yaparak çıkmıştır. Bitse de gitsek tadında. Skibbe "cumartesi günü, ya da maç günü ya da devre arasında ipleri eline alamamıştır" Dün sahada isyan eden bir Ayhan olsa bu maç böyle bitmezdi. Ha sahadaki 11'e diyeceğim "ağır gelen çıkarsın". Yata yata karpuz büyüyor ama maç kazanılmıyor. Şimdi oynayın Bordo maçını.

22 Şubat 2009 Pazar

20 Şubat 2009 Cuma

Pixi (Dragan Stojkovic)

Ne hikmetse seni Crvena Zvezda forması ile hatırlarım. Nasıl hatırlarım, nereden hatırlarım bilemiyorum. TRT'de kaç maçın verildi acaba o zamanlar? Sen o sene Marsilya'ya transfer olup o efsane kupayı kaldıramamıştın. Prosinecki "ey Baggio sen gidersen Del Piero var" tadında ortalığı kırıp geçirmişti o sene. Marsilya'da tutunamamıştın. Zaten bir Crvena Zvezda bir de Yugoslav milli takımının haricinde ne yaptın ki? Sen, Pancev, Prosinecki...Belki çöplüğünüzde öttünüz sadece. Ama ben bir Bayern-Crvena Zvezda yarı final ilk maçı hatırlarım bir de Prosinecki resitali...Yetenek delisi Pixi. Gol makinesi Pancev. Tutunamayanlar. Hem Prosinecki'nin hem de Pixi'nin stili Hagi'den daha yumuşaktır, göze de daha hoş gelir. Gelir gelmesine de Hagi heryerde çok büyük oyuncudur. Pixi ve Prosinecki sadece kendi çöplüğünde.
Beograd'daki maçta maç sonu yere yığılan ince uzun bacaklı adam Effenberg'dir. Onu yerden kaldıran ise Augenthaler. Jupp Heynkes'in kadrosu şu şekildedir. Aumann-Schwabl-Bender-Grahammer-Augenthaler-Effenberg-Strunz-Reuter-Wohlfart-Thon-Laudrup... Ljupko Petrovic'in takımı ise Stojanovic-Radinovic-Marovic-Sabanadzovic-Beledodic-Jugovic-Prosinecki-Mihajlovic-Pancev-Savicevic-Binic....İnatçı Almanlar 1-0'dan 1-2 yapmıştır. Önce Augenthaler'in frikiğinde Stojanovic yumurtlamış ardından boy fakiri Aumann havadan gelen topu yumruklayamamış, içeri almıştır. Dramatik bir geceydi...

Ters Açı (Yarı Final Maçları)


Fortis Türkiye Kupası yarı final maçları arasındaki 49 gün arayla ilgili maç trafiğinin organizasyonu başlığıyla bir yazı yazmıştık. Tekrar detaylara girmeden ters açıdan konuya bakmaya çalışalım. Tabi bizim ülkemizin şartlarını da değerlendirerek. Tut ki TFF beni dinledi. Ve aynen şunu dedi."Yahu 2 maç arasında 49 gün mü olur. Biz bunu takımlarımızın Avrupa Kupası maçlarında sonuna kadar gideceğini varsayarark ayarlıyoruz. Aynı zamanda İspanya maçları bu tarihlerin belirlenmesinde etkili. Ama yarı finale kalan hiçbir takımımız Avrupa'da yoluna devam etmiyor. Bu 49 günlük fark da bizi rahatsız ediyor. Biz maçları 4-18 Marta aldık" 20-22 Mart haftası FB-Bursa, Sivas-Beşiktaş maçları var. Varsayalım ki Sami Yen'de Fenerbahçe maçı var. Hadi buyur. Bir kere 4 takımı ikna etmeden hiçbir şey değiştiremezsin. Hadi 2 maç arası 49 gün olmaz dedin ve bunu "sezon başında böyle böyle böyle olursa değiştirilebilir demeden" başına buyruk olarak değiştirdin...Bu sefer Galatasaray ve Trabzon "bir saniye arkadaş sen kimin federasyonusun?" diyecek. Şunu da hatırlatmak gerekir ki sezon başı maç trafiği belirlenirken kulüplerde masaya oturuyor. O zaman bu işin çözümü şudur. 2008-2009 sezonu sona erip 2009-2010 planlaması yapılırken TFF masada şunu diyecek. "Değerli kulüp temsilcileri...Bu aradaki 49 günlük farkla ilgili şöyle bir önerimiz var. Eğer ki yarı finale kalan kulüpler Avrupa'da yollarına devam etmiyorsa milli maç trafiği de uygunsa iki hafta sonra rövanş maçı oynanır. Tarih değişikliğine gidilir. Bu takımların devamlılığı için daha sağlıklıdır. Eğer yok devam eden varsa bu senenin tarihi olan 22 Nisan'da rövanş oynanır."Eğer TFF sezon başı bunu masada söylemezse bu ülkede töhmet altında kalır. Aradaki 49 günlük farkı Fener'in Sivas'ta karda buzda oynamamasına bağlayan bir zihniyetten söz ediyoruz. Ortalık karışır, siz ne diyorsunuz.

19 Şubat 2009 Perşembe

CM ama Düşündüğünüz Değil

Yerim Kopa Mundial teleffuzunu. Topçuların arasındaki adı "Kupa Mendıl"dı yukarıdakilerin. Daha rahatını hiç giymedim. Acaba daha iyisi var mıdır diye hiç düşünmedim. Bir diğer Adidas efsanesi de budur benim için. Toprak sahaya sürecek kadar sadist, her maçtan sonra şıkır şıkır temizleyerek okul ayakkabılarımdan daha temiz hale getirecek kadar hastasıydım. Toprak sahada 12 dişi çabuk giderdi ama çok rahattı. Nike ne kadar basketbol kokarsa bizim nesile Adidas da o kadar futbol kokar. Formalarda Adidas yazmasından ziyade yukarıdaki mavi zemine oturmuş amblemdir bizi geçmişe götüren. Çok yakışıklı krampondun be. Hala öylesin.

Stan Smith

Efsane...Ayağımızda Stan Smith'lerle sabahtan akşama kadar top teperken Stan Smith'e dönüp kusura bakma abicim diyemedik. Sorsalar büyük bir futbolcudur herhalde derdik. Tenis ve futbol hiç birbirlerinden bu kadar bi haber bir o kadar da beraber olmamıştı herhalde o günlerde.

Trabzonspor Tv Geç Kalmıştır


İlk önce FB TV, daha sonra BJK TV daha sonra da GS TV yayın hayatına başladı. Fenerbahçe şu an yöneticilerin de desteği ile kendi canlı yayın aracına sahip tek kulüp TV'si. Uydu, kablolu, D Smart ve digitürkten yayın hayatını süredürmekte. Aynı zamanda 3 kanal arasında erişimi en geniş olanı. 70'e yakın çalışanı var. GS TV ve BJK TV bu işi Doğan Tv'nin bünyesinde götürdükleri için 10 çalışanla idare etmekteler. GS TV ve BJK TV'nin reklam satışı da Doğan Grubu bünyesinden yapılmakta. FB TV ise bu işi kendi bünyesinde götürüyor. Ama Başkan Aziz Yıldırım'ın direktifleri ama dayatmaları ile diyerek bir değerlendirme yaparsak...FB TV'de Ocak-Şubat 2009 arası reklam giren 50'ye yakın reklamveren var. Bu sayı BJK TV ve GS TV'de 10-15 arasında değişmekte. Telekom, Ülker, Doğuş, Koç, Kiğılı, Akkök, Avea FB TV'nin reklamverenleri arasında. FB TV'nin reklam geliri BJK TV + GS TV x 10 seviyelerinde. Tabi ki bu isimler arasında Fenerbahçe ile gönül bağı olan isimler var. Fakat sahiplenme anlamında aradaki farkın bu kadar olmaması gerektiği de aşikar. Şimdi Bursaspor TV kuruluyor. Türkiye'nin 4. spor kulübü kanalı olacaklar. Önce internet üzerinden yayın yapacaklar daha sonra da uydudan devam edecekler. Sadece uydu lisansının 180.000 TL olduğunu hatırlatmak isteriz. (Kamera, ışık, KC operatörü, Ana Masa, up link desen 75.000-150.000 arası değişir. Öyle ha deyince olacak işer değil yani) Gelelim asıl konuya. Trabzonspor'un uzun zamandan beri kanal kurmak için hazırlık içerisinde olduğunu biliyorum. Show Tv Genel Müdürü Saner Ayar şu an Trabzonspor'da Başkan Yardımcısı olarak görev yapmakta. Türkiye'de bu işi en iyi bilen 10 adam varsa biri Saner Ayar'dır. Ne zaman ki Kanal D'nin karşısında Show Tv sıkıntılı bir dönem geçirse şapkadan tavşan çıkaran adam olmuştur kendisi. Bölüm başı 15.000 TL'ye "Yemekteyiz" yapar 13-14 rating toplar, Var mısın Yok musun? der 12-13 rating toplar. Kanal D'den çok daha düşük bütçelerle mucizeler yaratmaya devam eder. Trabzonspor kanalı kurma konusunda biraz geç kaldı. Saner Ayar gibi birinin varlığı dahi o işin doğru adımlar atılarak yapılacağının göstergesidir. Güzel rekabet yaşanır. Trabzonspor Tv'de inşaat firmalarının reklamlarından geçilmez artık. Emlak Tv kadar sektör için önemli bir kanal olur peşinen ifade edeyim. Trabzonspor Tv Türkiye'nin dört bir yanına dağılan taraftarı için önemlidir. Yurtdışı bağlantıları için önemlidir. İşi bu kadar iyi bilen bir yönetcinin varlığına rağmen de geç kalınmıştır.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Maç Trafiğinin Organizasyonu (TFF)


TFF Fortis Türkiye Kupası yarı final kuralarını bugün çekti. Fenerbahçe Sivas'la, Beşiktaş Ankaraspor'la eşleşti. İlk maçlar 4 Mart tarihinde, 2. maçlar ise 22 Nisan tarihinde oynanacak. İlk dikkatimi çeken maçlar arasında 49 gün fark olmasıydı. 49 günde lifi atan iyileşir, form düşüklüğü yaşayan takım raya girer. Normal şartlarda arada sadece 28 Mart ve 1 Nisan tarihlerindeki İspanya maçları görünüyor. Çok da dert değil yani. İşi kaynağından öğrenmek için TFF'yi aradım. TFF'de bu işlerle Maç Planlama ve Organizasyon Bölümü ilgileniyor. Departman yetkilisi ile görüştüm. Bana verilen bilgi şudur. "Biz maç planlamasını sezon başı yapıyoruz. Tüm milli maçlar, milli takımların hazırlık maçları ve takımlarımızın Avrupa Kupası maç tarihlerini dikkate alıyoruz. Takımlarımız Avrupa'da finale kadar gidebilir diye planlama yapıyoruz." Bu açıdan bakıldığında TFF sonuna kadar haklı. Ama bir de şu açıdan bakmak gerek. İspanya maçlarının tarihleri belli. Yarı finale kalan 4 takımdan hiçbiri Avrupa'da devam etmiyor. Sadece Galatasaray devam. Burada bir maç tarihi değişikliği yapılamaz mı? Hiç fikstüre bakıp da acaba 4-18 Mart oynasalar haftasonu hangi maçlara denk geliyor diye bakmıyorum. Fakat 22 Nisan şampiyonluğun daha da civcivli olduğu bir zamana denk gelecek. Hepsinden öte 49 gün sonra yapılacak rövanş maçından nasıl bir konsantrasyon çıkar? Aaaa bizim rövanş maçı vardı gibi bir durum. Bu zaman diliminde hangi hesaplar değişir? Fener Sivas'ta karsız buzsuz zeminde maça çıkar mı? Çıkar. TFF planlamasını yılbaşında yapar yapmasına da küçük revizyonlar bazen faydalı olabilir.

17 Şubat 2009 Salı

En Güzel Tribün Tezahüratı


Yıllarca bu anı beklemişim. Recep İvedik olsam TV başında organizma oldum falan diye yazacağım burada..Öhö öhö...Daha öncede yazmıştım. İngiltere'de sokak futbolu mahallenin çimeni yemyeşil parklarında oynanıyor. Paris'in Eyfel Kulesi'nin dibindeki betonda oynayan gariplere üzülürsün. O çimlerde çift kalesi var, antremanı var vs vs. Ben gazozuna maçta dahi kendini yere atan bir adam görmedim. EPL'ye gelmeye hiç gerek yok. EPL'de Britanya dışından çok adam var. Sokakta dahi kendini yere atan adama karşı bir dışlama var. Bu kısa girizgahtan sonra konuyu "Gökhan Gökhan atan alır spor"a getireyim diyorum. Gökhan'a da kızamıyorum. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam reklamda kale demir barlardan. Zamanında kurulmuş denize doğru. Fazla forvet yetişmiyordu herhalde o mahallede. Bu sebeple "ey Gökhan hadi o veletlerin kafa çalışmıyor sen neden kaleyi denize doğru kurduruyorsun" diyemiyorum. E malum Karadeniz. Dağlar da denize paralel. Çocukların yeri yurdu yoktur ki başka oynayacak. Bu sebeple Gökhan Ünal haklıdır bu konuda. Neye sardık yarabbim. Gelelim "en güzel tribün tezahüratı"na. 15 Şubat akşamı İnönü'de Gökhan Ünal'ın 1-0 öndeyken yerden kalkması biraz gecikince Beşiktaş tribünleri "ayağa kalkın erkek gibi oynayın" diye bir bağırdı. Gökhan o tezahürattan sonra bir daha yerde yattı mı orasını hatırlamıyorum ama bütün TSL futbolcularına daha anlamlı bir mesaj verilemezdi herhalde. Cem Yılmaz'ın dediği gibi ben buraya bırakayım üzerine alan alsın kıvamında bir özlü söz. Beşiktaş tribünleri İnönü'de Fener karşısında 1-0 önde olsa ve Fener de dalga dalga gelse. İbo da malum hareketlerine başlasa. İnönü "ayağa kalkın erkek gibi oynayın" diye bağırır mı? Youla'nın düşürülmesine "pozisyon penaltı Allah belanı versin" diye bağıranlar Deli İbrahim'e de "ayağa kalkın erkek gibi oynayın" diye bağırır bence. Hakemin işini kolaylaştıran, delikanlılığa dokunan, delikanlılığa bok sürdürmek istemeyenlerin alenen duyduğu, ve hepsinden öte benim duyduğum....Son zamanlarda TSL seyrederken hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Ağzınıza sağlık.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Sivasspor'un Medya Gücü


Bursa'daki Olay Gazetesi'nin satır aralarında geçen küçücük bir haber bu. "Sivas basını nerede! İki sezondur ligin zirvesinde dolaşan Sivasspor’un Bursa deplasmanına sadece bir-iki medya mensubunun gelmesi şaşkınlık yarattı". Sivas'ta öyle yada böyle 3 TV kanalı var. Sipas Tv, SRT ve Sivas Tv. Gazeteleri hiç saymıyorum. Yerel Medya'nın ekonomik olarak durumu ortada. Ama 2-3 kişilik bir medya ordusunun Sivas'ı takip etmesi sadece ekonomik sıkıntılarla açıklanacak bir şey değil. Bir takım var ki şehrinin, medyasının, ekonomisinin, otelinin, tesislerinin hepsinin önünde koşuyor. Şehir merkezi ayak uyduramıyor Sivasspor'a. Bir takım düşünün ki şampiyonluğa koşuyor. Fakat yerel medyadan sadece 2-3 basın mensubu Sivasspor'u takip etmek için Bursa'ya geliyor. Bursaspor Sivas'ın yerinde olsa acaba Bursa yerel medyasından kaç gazeteci deplasmanlara giderdi? Ya da şu an kaç basın mensubu Bursa'dan deplasmanlara gidiyor? Sn. Suat Paçacı'ya sormak gerek. Hepsini geçtim de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nde İletişim Fakültesi ve Beden Eğitimi Spor Meslek Yüksek Okulu olduğunu biliyor musunuz? Oradan Sivasspor muhabiri de çıkar, köşeyazarı da çıkar. Wenger'e ayar veren Bülent Hocamız bu işe de el atsın. "Neden Fotomaç bize hergün tam sayfa ayırmıyor" ya da "neden Fanatik bize hergün tam sayfa ayırmıyor" diyerek kamuoyu oluşturan sizler değil miydiniz? O gün Sivas'a inen gazeteler aynı şekilde açılmadan geri gitmedi mi? El elin eşeğini türkü söyleyerek çağırırmış...Bunu derim başka bir şey demem.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Bana Barko Deme

Şu aleti gördüğüm zaman aklıma Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş yönetimleri geliyor. Ve şunu da bilelim ki aslında bu alet işin görünen yüzü. TFF'ye bir de kulüplerimiz tarafından gönderilen VCD'ler DVD'ler var haftabaşında hazırlanıp gönderilen. Konulu film gibi. Bak şu takıma böyle yapılmıştı, bak bunlar bunlar bize yapıldı, eee artık akıllı olun tarzında konulu filmler. Yoksa sadece barkodan barkoya Yeşilçam'ın film hazırladığını zannetmeyin. Yasaklı filmler gibi. Evet hakemlerimiz takımlarımızın, milli takımımızın ve Türk Futbolunun gersindedir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken bir konu var. Özellikle son 2 sezondur biraz çalınmaya başlanan cesaretli düdükler 3 büyüklerin dışındaki takımları yukarıya taşımaya yardımcı olmaya başladı. Etkenlerden sadece biridir diyorum. Üç büyükler yıllardır Türk futbolunun lokomotifliğini yaparken hep güç dengesinin ne kadar fazla olduğundan bahsettik. Barkoda bile hala ofsayt, çizgiyi geçti mi geçmedi mi, sarı kart, kırmızı kart vs. tartışıyoruz. Ya yıllarca küçük takımları yiyen taktir hakkı denen örtülü ödenek tarzı hesap sorulamayan uygulamalar. Neyse...Yıllarca bu ligi sömürenlerin koltuk altlarına koydukları barkoyla bağırıp çağırmalarına diyeceğim şudur. Alışacaksın. İnşallah da alıştıracaklar. Son 20 yıla sayın diyorum. Tabi kurulu düzenin biraz değişmesi bile zor oluyor. Ne yapacaksınız alışacaksınız...Artık maçlar daha bir 0-0 başlıyor sanki. Takımlarımızın da, milli takımımızın da gersiinde olsa da.

12 Şubat 2009 Perşembe

Milli Marş Komedisi


Milli marşımızı hep bir ağızdan söylemeyi beceremediğimiz için başlatılan bir uygulamaydı hoparlörden sesi vermek. Malum Türk insanının müzik kulağı inanılmazdır. Her Türk müzisyen doğar. Her TSL maçından önce milli marşımızı "birlik ve beraberliğimizi arttırmak için" okuyup hemen arkasından slogan atıyoruz ya. Biz her maçta İstiklal marşımızı okuduğumuz için pek de bir farkı olmuyor milli maçların. Sadece bando geliyor ek olarak. Dün 50.000 kişi bandoyu duydu mu duymadı mı hiç belli değil. Tribünler marşı bitirdikten 15-20 saniye sonra bando marşı bitirdi ambianstan dolayı. İşte bu bana ister istemez TSL maçlarından önce okunan milli marşları bir kez daha hatırlattı. Hangi ülkede lig maçlarından önce milli marş okunuyor bilemiyorum. Bilen varsa ve paylaşırsa sevinirim. Ve bilemediğim biz lig maçlarından önce neden milli marş okuyoruz. Birliğimiz mi artıyor, beraberliğimiz mi pekişiyor, iki takım taraftarları birbirlerine daha saygılı mı davranıyor? Neden? Lig TV tribünlerin üzerine sanal Türk Bayrağı uygulaması yapsın diye mi?

Selocanlar'ın Kahve Kültürü

Ülke olarak çok seviyoruz çocukları. Dünyada bizim kadar çocukları reklam malzemesi yapıp bundan nemalanan başka bir ülke var mıdır acaba? Martin Lindstrom işin buralara geldiğini bilse bilmem kaçıncı baskısını yaptığı kitabı bir kez daha gözden geçirirdi herhalde. İş oralara kadar geldi. Önce hızlı trenin yanında makinistin yanına soktunuz. Sonra numaraları taşıttınız. Şimdi de nar yapıyor, nar yağıyor diyerek çocukları kahveye soktunuz. Allah aşkına bu film çocuklar kahveye girmeden yapılamaz mıydı? Bir de kahveye sevimli sevimli amcalar koyulmuş ki bu amcalar "gel selocan okeye 4. lazım" hayatta demezler. Ya da bugün Selocan ilk 6'lı ganyanını oynuyor demez bu tipler. Zararsızlar. Ama Selocanların kahvede olmasında hiçbir sorun yok. Selocanlar her yerde. Selocanları sen heryere soktun. Sen selocanla abonene abone katarken Selocan kahveye de girer, internet kafeye de girer, spor salonunda numara taşıyarak kas da yapar.

Neyse...

Ekşide ribbons sağolsun bizim yerimize Linnea Smith'in açıklamalarına yer vermiş. Kendisine böyle bir konuya değindiği için teşekkür ederek alıntılıyoruz. Diyebilirsiniz ki "ne alakası var kardeşim Selocanların cinsel obje ile"...Okan Bayülgen'li hazır kart reklamlarını hatırlayın Turkcell'in. 15'lik kızı Okan Bayülgen'e bırakıyordu aile...O kızın tavır ve hareketleri için "hayır böyle bir kız yok" diyen dernek yok. Adam Yapı Kredi reklamlarında bir kese attı bütün tellaklar ayağa kalktı böyle bir tellak yok diye. Linnea Smith'in açıklamaları aşağıdadır efendim.

“Reklamlarda:
•kız çocuklarının cinsel mesajlı pozlar vererek erişkin gibi göründüğü,
•çocukların makyajla ya da giysilerle erişkin gibi görünmesi sağlanarak izleyicilerin cinsel dürtülerini uyandırmaya yönelik,
•erişkin yaştaki kişilerin çocuk gibi giyinerek cinsel içerikli mesajlar verdiği,
•yaşı her ne olursa olsun, çocuk gibi görünen herhangi bir modelin cinselliğini öne çıkartan biçimde kendini sergilediği,
•yaşı her ne olursa olsun, bir modelin çocuksu ifadelerle istismar edilebilir ve çaresiz yüz ifadeleri takınarak cinsel bağlamda görüntülendiği,
•cinsel içerikli ya da çıplak pozlar veren bir erişkin ile bir çocuğun birlikte göründüğüher türlü çalışma, çocuk istismarı kapsamına girer.

Reklamlardaki çocuk istismarının toplumsal sonuçları arasında ise

•çocukların uygunsuz ve cinsel içerikli bağlamlarda sergilenmesinin yaygınlaşması
•kamuoyunun kabul edilebilirlik standartlarının değiştirilmesi
•pedofililerin çocukların seks istediği argümanının güçlendirilmesi
•çocukların rızaları dışında sömürülmeleri ve insanlık dışı muamelelere maruz kalmaları
•çocukların cinsel nesneler olarak kutsanması
•çocukların zihinlerinde, erişkinlerin kendilerinin cinsel nesne olduklarını kabul ettikleri imajının uyanması
•bütün çocukların sevilebilir olmaları için reklamlardaki gibi görünmelerini gerektiğini düşünmeye başlamaları sayılabilir.

9 Şubat 2009 Pazartesi

Sizce?


2 yarı final ve 1 final maçı. 20 kusür yıllık kupa özlemi. Bütün senenin özeti bu olur Fener için. Antep maçından sonra bunu demiştik. Belediye maçından sonra da diyoruz. Daha kötüsü Fener ŞL'nin dışında kalacaktır. Bütçe kaybı, hedef kaybı, itibar kaybı. Daha kötüsü Aragones'in arkasında ne Aziz Yıldırım durabilir ne de daha büyük bir depremde yeni yönetim. Dün akşam GS-Kayseri maçından daha bomba hakem hataları vardı. Ama Cüneyt Çakır maçın sonucuna etki etmiş midir diye sorsalar %95 hayır der. Ya da evet sonuca etki etmiştir ama Belediye 2 değil 3 atardı yönünde görüş bildirir. Belediye 3. golünü olmayan penaltıdan ya da ofsayttan atsa da sizce maçın kaderini etkilemiş midir Çakır? Kesinlikle hayır. Herkes Alex'in dayanılmaz ağırlığını konuşuyor. Alex yüzünden Semih ve Güiza'nın beraber oynayamadıkları hedede hödedesi...Sadece orta sahayı ele alalım. Çünkü Aragones'in istediği pas trafiğinin merkezi orası. Emre banko. Yanında Selçuk. Herkes Alex derken ben size Deivid diyeceğim. Bu adamın top rakipteyken Fenerbahçe'ye katkısı Alex'in katkısından daha az. Kazım'ın daha da az. Vederson'un Alex'ten az fazla. Ya da Uğur'un durumu. Göbekteki 2 adam feriştahı olsa ne olur olmasa ne olur? Trabzon, Belediye (her iki maçta), Galatasaray, Beşiktaş , Antep, Kayseri (10 kişilik Galatasaray'a pozisyon bulamayan Kayseri)Sivas, Hacettepe, Ankara...Daha sayayım mı? Bu maçların hangisinde orta sahayı tuttun ki oyunu karşıyakada oynamak için bir avantajın olsun. Hiçbirinde. İş yine hakeme gelecek ama Beşiktaş'ın Kadıköy'deki yalandan kırmızısı olmasa neler olurdu acaba? Güiza'nın Beşiktaş'a attığı gol tipolojisini arttırarak şampiyon olamazsın. Bursa'ya attığı gollerin tipolojisini arttırarak şampiyon olursun. E o zaman ne yapacaksın? Allah'a şükür 34 puan yaptım diyeceksin. Şükredeksin. Man United, Real, Milan, Bayern hepsinin kayıp yılları olur. Olmadı mı? Ama önümüzdeki sene bu takımda banko oynayacak 5-6 farklı adam ne kadar o adamlardır orası tartışılır. Rotasyon değil de banko oynayacak transferler arttıkça risk de doğal olarak artar. Fener yönetiminin yapması gereken önümüzdeki 2 senenin kayıp geçmemesi için önlemler almaktır. Yoksa bu senenin kaybı çok da kayıp değildir bana göre...

7 Şubat 2009 Cumartesi

Kontenjan


Vahid Halilhodzic, Zdenek Zeman, Aragones...Bu gülmeyen örnekleri çoğaltabiliriz. Fildişi Sahilleri gibi bir takımın dizginlerini elinde bulunduran Vahid Halilhodzic'in böyle bir takımın başında olması tipik disiplin eksikliği yaşayan Afrika takımlarının başına eli sopalı hoca konulması gibi. Halilhodzic'in açıkladığı kadro aynen Fildişi Sahilleri Futbol Federasyonu sitesinden arak aşağıdadır.


Kaleciler 1 BARRY Boubacar (Lokeren-Belgique) 2 ZOGBO Aristide (FC Shorta-Egypte)

Defans 3 DEMEL Guy Roland (Hambourg-Allemagne) 4 EBOUE Emmanuel (Arsenal-Angleterre) 5 GOHOURI Steve (Burusia Möchengladbach-Allemagne) 6 BAMBA Souleman (Hibernians-Ecosse) 7 MEÏTE Abdoulaye (West Bromwich Albion-Angleterre) 8 TOURE Kolo (Arsenal-Angleterre) 9 TIENE Siaka (Valenciennes-France) 10 BOKA Etienne Arthur (Stuttgart-Allemagne)

Orta Saha 11 ZOKORA Didier (Tottenham-Angleterre) 12 TOURE Yaya (FC Barcelone-Espagne) 13 N'DRI Koffi Romaric (FC Seville-Espagne) 14 GOSSO Gosso Jean-Jacques (AS Monaco-France) 15 KONE Kouamatien Emmanuel (FC Cluj-Roumanie) 16 FAE Emerse (OGC Nice-France)

Hücum 17 YAO Kouassi Gervais (Le Mans UC 72-France) 18 KEITA Abdul Kader (Olympique Lyonnais-France) 19 DROGBA Didier (Chelsea-Angleterre) 20 SANOGO Boubacar (Werder Bremen-Allemagne) 21 CISSE Sékou (Roda JC-Pays-Bas) 22 KONE Bakari (Olympique Marseille-France)


Dindane ve Kolou sakat mıdır bilemiyorum. Ufuk'un milli olmasını anlıyorum. Servet'i daha iyi anlıyorum. Yavaş yavaş forma şansı bulan İbrahim Kaş'ı da anlıyorum. Hepsini anlıyorum da Emre'yi anlayamıyorum. Abilik mi yapacak, kaptanlık mı yapacak, takıma katkı mı sağlayacak, ne yapacak bilemiyorum? İki İspanya maçından alınacak 4 puanın ala ötesi olacağı bir durum söz konusu. İspanya maçı kadrolarını görmeden Terim'i yargılamak istemiyorum. Ama...Tüğm oyuncular için kendimi Terim'in yerine koyuyorum ve bir cevap veriyorum. Makul cevaplar da verebiliyorum. Fakat Emre konusunda tıkanıp kalıyorum. Kaptan olduğu için mi, yüksek performansından dolayı mı, tecrübesi mi, orta sahada formda oyuncu eksikliğinden mi? Bu "mi"ler beni sonuca götürmüyor.

6 Şubat 2009 Cuma

Siz Dediğinize İnanıyorsanız Sorun Yok


"Ülkemizdeki her spor gazetesinde transfer haberleri ile ilgili olarak farklı farklı değerlendirmeler yapılıyor. Biz de Fotomaç olarak kendi yayın politikamız doğrusunda, okurlarımıza olan saygıyı ve ilkeli habercilik anlayışımızı ön plana çıkararak asparagas transfer haberleri ile ilgili olarak kendi teyit ettirme mekanizmamazı devreye sokuyoruz. Ama ülkemizde eskiden beri haber atlama korkusu nedeniyle de bazen haberler teyit ettirilemden bile verilmek zorunda kalıyor. Çünkü gece baskının döndüğü geç bir saatte gelen bir haberi teyit ettirmek için yeterli zamana sahip olmuyorsunuz. Okura bir şekilde bu haberi sunmak zorundasınız" Bunu diyen kim? Fotomaç Genel Yayın Yönetmeni Zeki Uzundurukan. Haberi teyit ettiremediğinizden dolayı bir sıkıntı yaşamıyorsunuz ki siz. Yaşıyor musunuz? Adam ertesi gün gidiyor ve yine aynı gazeteyi satınalıyor. Ama "şu teyit ettirme mekanizmasını" bir görmek istiyorum Zeki Bey. Beni de tanıştırırsanız çok memnun olacağım. Gece hangi saatten sonra bu mekanizma devre dışı kalıyor soralım ki ona göre gazeteyi değerlendirelim. La havleeeee.

Bir Çocuğun Hayatı


O kadar çok futbolu seviyor ki...Daha 8 yaşında. Bu sevgisine ailesi kayıtsız kalamadı tabi. Yaz boyu Belediye'nin futbol okuluna gitti. Daha sonra dediler ki "yahu sen bu çocuğu neden Galatasaray'ın Büyükçekmece'deki futbol okuluna yazdırmıyorsun?" Baba da neden olmasın dedi? Büyükçekmece Galatasay Futbol Okulu'na yazın gitti geldi. Okullar başlayınca da cumartesi pazar öğlenden sonraları onun için büyük bir heyecana dönüştü. Kendisinden 2-3 yaş büyüklerle oynadı. Zaman ilerledi. Mesut Hoca bir gün babasını aradı. "Abi ben sizin çocuğu Florya'ya yazdırıyorum. Galatasaray'ın değişik semtlerindeki futbol okullarından sivrilen gençlerin isimlerini veriyoruz. Orada bir maç yapılıyor ve altyapı hocaları seyrediyor. Ben sizin çocuğun Galatasaray altyapısında kesinlikle yer alacağını düşünüyorum ve ismini yazdırıyorum. Sizce de uygun mudur?" Ufaklık havalarda tabi. Orta sahanın sağında oyunuyor. Ve o maç dün Florya'da yapıldı. Atalay beğenildi ve artık Galatasaray kanunları kendisi için başlıyor. Hafta içi ve haftasonu Florya'nın yolunu tutacak. Galatasaraylı olması güzel, altyapının Galatasaray olması daha da güzel. Hızlı, çabuk düşünüyor, fizik olarak belki değil ama oyun olarak yaşıtlarının çok ilerisinde. Büyükçekmeceden Okan çıktı, Fuat çıktı, Muhammed çıktı...Neden Atalay çıkmasın? Hepsini bir kenara koyalım da kaç tane çocuk 8 yaşında böyle bir kültür alışverişine sahip olabiliyor ki? Bir tarafta idmana çıkıyor diğer tarafta Arda'yı, Lincoln'ü seyrediyor. Belli bir disipline sahip oluyor. Hayata daha disiplinli ve daha sorumluluk sahibi olarak bakıyor. Yeni arkadaşlar ediniyor. Yeni hayaller kuruyor. Daha güzel ne olabilir ki? Ve hepsi hepsi 7-8 ay önce başladı. İlk biz yazalım Atalay'ı. 10 sene sonrasının neler getireceği hiç belli olmaz. Yolun açık olsun Atalay. Halı sahada 5-6 yaşındaki çocuk ayak içi yapmasa da oluyormuş yani. Bizdeki de akıl.

5 Şubat 2009 Perşembe

Tic Tac

ITV'de Everton-Liverpool maçının göbeğinde reklamı yayınlanan şeker yukarıda. Reklamın içindeki kareler uzaktan Durex'i hatırlatıyor da o yüzden koyalım dedik. Ne olduğu belli olsun.

Takviyesiz Tek FC. LFC.

Daha maç bittiği gibi Andy Hunter Benitez'e ayarı veren yazıyı patlatmış. Çok net bir yazı aslında. "Daha dün Keane'e yol verdin. Hemen arkasından da bir basın toplantısı yaptın. Bu toplantıda yeterince hücum opsiyonuna sahibim dedin. Ama özellikle Gerard çıktıktan sonra daha da net görüldü ki hücum alternatifi falan ortada yok. Takım pozisyon dahi üretemiyor" Babel'in 26 maçta 3 Benayoun'un 25 maçta 2 (Tabi her maç Beşiktaş maçı gibi olmuyor) ve El Zhar'ın 12 maçta 0 golü var. Bunlar çok da önemli istatistikler değil. Ama asıl önemlisi atılan 40 golün 23'ünün Torres ve Gerard'ın katkılarıyla gelmesi. Bir zamanlar Alex'in ayağına top değmeden Fener'in gol atamaması gibi bir durum. Ara transferde EPL'de kadrosuna Liverpool'dan başka takviye yapmayan başka takım yok. Benim anlayamadığım ise şu. Keane'e ihtiyacım var dedin aldın. İhtiyacım yok dedin gönderdin. Bu kadar 2 adamın eline bakan bir takıma devre arası hiç mi takviye düşünmedin? Ya da neden düşünmedin? Herşeyi anlamaya çalışıyorum ama burasını anlayamıyorum.

Dün Akşam

Ertem Şener dün akşam Futbol Smart'ta Serie A'yı anlatıyordu. Son Torino maçında Mourinho'dan çok Quaresma'nın taraftardan aldığı tepkileri dile getirdi. Zaten Mourinho da Quaresma'yı ŞL kadrosuna almadı deyiverdi. Adamın Chelsea'ye yaptığı transfer ile ilgili tek bir kelam yok. Dirk Kuyt'un babasının tuttuğu balıklardan daha önemli herhalde Quaresma'nın Chelsea'ye yaptığı transfer.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Omurganın Rotasyonu 2


Biz rotasyonun omurgası diye bir yazı yazmıştık. Sonra Chelsea maçı geldi ve LFC 2-0 kazandı. Yenilen 3 puandan fazlasını kaybedecekti. Hele LFC kaybetseydi 4 haftada 9 puan kayıp yapardı ki sonra Alex Ferguson kovala. Reina-Aurelio-JC-Skrtel-Arbeloa-Riera-Alonso-Mascherano-Kuyt-Gerard-Torres Rafa'nın Chelsea 11'i idi. 80'den sonra Torres'i sürekli yanına çağıran Benitez bu sefer sahada tuttu. 90'da Torres'i oyundan alması Torres'i alkışlatmak için miydi yoksa "ben yine bildiğimi yaparım" mesajı mıydı bilemiyorum. Şu kadronun omurgasını Benitez herkesten daha iyi biliyor bilmesine de rotasyon uğruna haddinden fazla risk alıyor. Adama daha dur United olmadın sen derler. Bugün FA Cup maçı oynayacak Liverpool. Benitez'in kadro tercihini bekliyoruz. Keane'nin gidişi bana göre "varlığı sürekli iltihap yaratacak yaranın temizlenmesidir". Otursa dert, oynasa dert. "Hata yaptım, zararın neresinden dönülürse kardır" demiştir Benitez. Benitez Keane'nin gidişinin hücum opsiyonlarında herhangi bir sıkıntı yaratmayacağını söylemiş. Kanat organisayonları dahil kullanabileceği ne kadar oyuncu varsa sıralamış. Ne Ngog'u kalmış, ne El Zahar'ı ne de Nemeth'i. Ben bu adamı hep anlamaya çalıştım. Asmadan hep çözümleme yoluna gittim. Torres'in LFC için alternatifi olmayan yegane adam olduğu ortada. Kuyt-Riera-Benayoun üçlüsünü bilemiyorum. O da biliyor Torres'siz bu işin gitmeyeceğini? Alternatif yaratamayacağını? Bu sebeple yatıyor kalkıyor 1,5-2 ayda bir 15 günlüğüne tatile çıkan Torres'e bir şey olmasın diye dua ediyor. Berbatov Alex için neyse Torres Benitez için Berbatov X 2'dir. Benitez hem bunu biliyor hem de Torres'in tatil zamanlarının yaklaştığını. 2 kere çıkardı cezayı kestiler. Torres'i kaybedersen dön Tottenham'a bak. Keane sana hücum opsiyonu kaybettiriyor mu kaybettirmiyor mu? Elindeki adamları sıralamak doğru da?

2 Şubat 2009 Pazartesi

İstanbul City FC


Schalke 04 Kulübü'ne bonservis bedeli olarak 2 taksitte toplam 3 milyon euro ödeneceği, futbolcuya da 2,5 yıllık sürede toplam 5.5 milyon euro verileceği açıklandı.


Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş'den, İMKB'ye gönderilen yazıda şöyle denildi: “Fabian Ernst'in transferi için, Alman Schalke 04 Kulübü'ne, sözleşme fesih bedeli olarak 15.10.2009'da 1.500.000 euro, 15.02.2010'da 1.500.000 euro ödenecektir. Futbolcunun kendisi ile 2008-2009 sezonu için 5 x 100.000 euro, 2009-2010 sezonu için 10 x 200.000 euro ve 25.09.2009'da 1.000.000 euro, 2010-2011 sezonu için 10 x 200.000 euro ücret karşılığında 2,5 yıllık sözleşme imzalanmıştır.”


Yıllık 4,5 milyon TL'den fazla alıyor Ernst. Siz olsaydınız ne yapardınız? Emeği geçenlerin eline sağlık. Carlos ve Kezman vakası gibi bir durum. Acaba Schalke'de kaç paraya oynuyordu Ernst. Orhan (borges) yazarsa seviniriz. Sizce de bir anormallik yok mu bu işte?

1 Şubat 2009 Pazar

Gerçek Hedefler Peşinde Koşmak


Ya Josico'da sorun var ya da Fener'in sağlık ekibinde. Bir değil iki değil. Hadi ilk Porto maçında 3 değişiklik hakkını kullanmamıştın ama bugün Antep gibi bir takıma karşı takım 15 dakikayı 10 kişi oynamak zorunda kaldı. Bu sorumsuzluktur. Başka bir şey değil. Fener'in bu saatten sonra yıllardır ayıbı haline gelen Türkiye Kupası'na sarılması gerekir. Bu sene Aragones'in ve oyuncuların camiaya en büyük hediyesi bu olur. Aragones'in ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlıyorum. Fakat anlamadığım takımın sanki tamamı "yeni transferler" ve aylardan da Temmuz. 18 lig, 5 kupa, 2 partizan maçları, 6 ŞL maçları...Herkes birbirini ilk defa sahada görmüş gibi oynuyor. Önder ve Yasin herhalde "ne de olsa Aragones bizi sezon sonuna kadar oynatmaz, Gökhan, Edu ve Lugano da hiç sakatlanmaz ya da ceza almaz" gözüyle bakmışlar duruma. Sami Yen, İnönü, Avni Aker, Kayseri, Bursa, Gençlerbirliği deplasmanları Fener'i ŞL'nin de dışında tutacaktır bana göre. Kuru kuruya bir UEFA'dan ziyade yukarıda belirttiğim gibi alınacak Türkiye Kupası Fener'in öpüp başına koyması gereken başarısı olacaktır. Eğer Kadıköy'de tek bir pozisyona giremeden maçı tamamlayıp 1 de gol atıyorsan daha ne istiyorsun? Alex ve Roberto Carlos'un imzaladığı anlaşmalar Fener'in başına bela olacak gibi geliyor bana. Erman Özgür ile ilgili daha önce bir yazı yazmıştım. Erman Özgür girerken tabela değişir dedim. Ama tabelayı değiştirecek topu Erman'ın atmasını bekliyordum. Kadıköy'de Erman Özgür 15 dakika oynardı. Nurullah Sağlam 15 dakika oynattı. Murat Ceylan'ın boğuşmaktan 2. yarı yapamadığını yaptı. Depar atarken bile düşecek sandım. Motoru gitmeyen araba gibi. Ama futbol zekası üst seviyededir Erman'ın. Yapılması gerekeni bilir ama yapamaz. Bu sebeple olamadı zaten. Tabata ölü yaprağı attı Erman da Ümit Karan golünü yazdı. Az adam yapar bunu. Gelelim asıl sıkıntıya. Çöküş hızlı bir şekilde geliyor. Carlos, Alex, Emre, Uğur Boral, Güiza, Josico, Ali Bilgin, Yasin, Kazım, İlhan Parlak, Burak hatta Önder...Bu adamlardan takım kurulur. Ben asıl sıkıntıyı önümüzdeki 2 yılda görüyorum. Acaba Galatasaray'ın Lucescu sonrası yaşadıklarına Fener yavaş yavaş yaklaşıyor mu? Terim Galatasaray'ı kurtaramamıştı. Zico Fener'i kurtaracak mı göreceğiz. Ha bu arada sadece 4 puan gerideyken bu yazıyı yazdığımızı da hatırlatalım.

Ne River Plate Ne Maracana?

Adamlar o yıllar bile Türkiye'nin fersah fersah üzerinde kareografi hazırlıyormuş. Anadolu İhtilali'nin ilk temsilcisidir. Amigo Orhan'a, Fethi Başkan'a, Ender'e, İsmail'e selam olsun. Siz şampiyonluk maçına çıkın Kadiköy'de Eskişehir tarafına bilet almayan adam değildir.

5 Ezik Amatör Maç Tezahüratı


1) Haaaaydiiiii Bastır. Alkışlarla da desteklenir. Saldır saldır Beşiktaş ya da Haydi Fener haydi Fener haydi haydi'nin yandan yemişi diyebiliriz.

2) Şaaaşırdı İpneler (yazıldığı gibi okuyunuz, şarabın da etkisi önemlidir) Ev sahibi takımın arka arkaya gerçekleşen akınlarının hemen arkasından karşı takımı daha da bir panikletmek amacıyla söylenir. Fakat "Şaa" derken "a" kalın tutulur ki daha da bir baskıcı olsun. Ne alakaysa?

3) Şşşşt şşşt geliyo. Kesinlikle üstteki "Şaaaşırdı ipneler" tezahüratı ile aynı olmayıp genelde amatör kümelerde frikikten gol olmadığı için korner atışlarında söylenir. Aradaki farkı şöyle özetlersek daha netleşecektir. Rakip takımın defans oyuncusu baskıdan dolayı topu kornere atarsa önce "Şaaşırdı ipneler" tezahüratı gelecek hemen arkasından tam korner atılırken "şşşt şşşt geliyora" dönüş yapılacaktır. EPL'de korner olduğunda "huuuuu" diye bir ses ve hemen arkasından "şşşşşşş" şeklinde bir alkış duyarız. TSL'de ise sizin takım korner kazandığında homurtular duyulur ve pek memnun olunmaz bu durumdan. "Aınaaaaa goyiiim" falan gibilerinden homurtular yükselir. Buradan Amatör Futbol takım seyircisinin EPL seyircisi kadar bilinçli olduğu mantığı çıkmaz tabi ki. Zorlamasak daha fazla daha iyi olacak galiba.

4) Piç piç piç 9. Genelde futbolcunun adı bilinse de numarası ifade edilir ki "hani biz seni tanısak küfür etmezdik kardeş tadında bir hava bırakılsın ortama" Yer miyim lan ben? G.. kadar yerde siz mi birbirinizi tanımıyorsunuz?

5) Efsaneleşmiş hareket. Ev sahibi takım galipse belirli bir dakikadan sonra davul ve zurna oraya zınk iner. Zaten roman kardeşlerimiz ortamı koklar ki indirebilelim. Meyhanden hiçbir farkı olmazdı zaten bazı tribünlerin. Köfte ekmek, sucuk ekmek, alkolizma, hooop hesapta yöneticilerden parayı indir. Tezahürat ne? siz oradasınız galiba? Klarnetçi "işte böyle herkese böyle"yi çalmaya başlayınca otomatik olarak tribünler "bilmem kime böyle koyarlar amman" diye gerisini getiriyor zaten kafanız rahat olsun.