31 Ocak 2009 Cumartesi

Omurganın Rotasyonu


Liverpool bu sene geçmiş yıllara oranla daha başarılı bir sezon geçirince "acaba bu sene mi" diye soranlar çoğalmıştı. Son 3 EPL maçından beraberlikle ayrıldı Benitez. İnatçılığı ve dik kafalılığı herşeyden daha fazla ön planda şu an. Son 3 maça da ilk 11'de başlayan oyuncular Reina, Skertel, JC ve Gerard. Riera-Babel ikilisi Aragones'e bağlamış durumda zaten. O kadar olmuş mu yahu gibilerinden saate bakıyorlar. Kuyt'a özel bir saygım var benim. Çok büyük bir oyuncu olduğundan değil. Ama herkesin bazı takıntıları vardır ya benimki de bu adam. Everton ve Wigan maçlarında Liverpool'un yediği goller 80'den sonra geldi. İkisi de Torres oyundan alınıp yerine bilmem kim oyuna dahil olduktan sonra? İngilizler takmış durumda buna. Neden diye soruyorlar? Hadi İngiltere'nin maç trafiğinden dolayı rotasyon çılgınlığını bir yere kadar anlıyoruz da şampiyonluğa yürümek isteyen takıma böyle hamleler yakışıyor mu diyorlar? FA Cup maçına Torres'li, Gerrard'lı, Kuyt'lu, Alonso'lu, Mascherano'lu, Babel'li kadronla çıkıyorusun lig maçına rotasyon diyorsun. Madem şu şampiyonluğu bu kadar istiyorsun şu rotasyon zımbırtısını FA Cup maçlarında daha fazla kullansan olmaz mı? Herhangi bir EPL maçına sakatlık ya da formsuzluk olmadığı sürece Torres, Gerard, Reina, Mascherano, Alonso, Skrtel'i bozmadan çıkmaya çalış bari. Babel, Reina, Benayoun, Kuyt ile yapboz yap...Kuyt yine sana küzmez Keane efendi gibi. Çıkar oynar. Torres'siz kazanılan Manchester maçı seni yanıltıyorsa onun üzerinden çok sular aktı.

Bundesliga ve 24

Geçen sene FOX EPL'yi yayınlıyordu. Dayanamadılar. İkinci yarının sonlarına doğru neredeyse haftada 1 maç yayınlamaya başladılar ratingler uğruna. Bu seneye uyarlarsak mini etek haberleri ve 50 sarışınlar daha fazla kanala müşteri getiriyor. Bu sebeple yayınlanacak ligin hangi kanalda olduğu, yayın saatleri, ödediğin ücretin kanala ne getirip ne götürdüğü herşeyden önemli. Digitürk'ün spor kanalı Spor Max bu sene 8 milyon para ödediği Beko BL'ni şifresiz olarak yayınlıyor. Avrupa'daki ligler içerisinde en pahalısı ise tahmin ettiğiniz üzere EPL. 3,5 milyon civarı bir ücret ödendiğini biliyorum. Gerek maç saatleri gerekse, ödenen ücretin çok daha az olması gerekse ligin özellikle bu sene daha da üzerine koyması sebeplerinden dolayı Kanal 24 çok iyi bir iş yaptı diyebiliriz. Geçen sene yayınladıkları Serie A'dan daha fazla geri dönüş aldıklarını biliyorum. Mesela dün akşam 21:30. Hamburg-Bayern maçı. Saati harika. Cuma günü maç seyretmek istiyorum diyenler için TSL'den sonra kayabileceğin bir mecra. Cumartesi günü de öğlenden sonra 16:30'daki saat son derece uygun. TFF daha yeni bu saatlere maç koymaya başladı. Diyeceğim şu. 3,5'u Digitürk'ün EPL'ye vermesini anlıyoruz. Yoksa elinde spor Max gibi bir kanal var ama Rusya, Portekiz ve Brezilya ligleri ile olmaz bu iş. Hele elinde La Liga ve Serie A olan NTV'ye karşı. Ama Kanal 24 750.000-1 milyon arası verdiği ücretle ligin nimetlerinden güzel faydalanıyor. O para gene çıkmaz ki kanalın Bundesliga sponsoru hala yok ama ligin beklentilerin üzerindeki performansı kanala kaymak oldu.

30 Ocak 2009 Cuma

Trakya Hikeyeleri (Lakap)


I go to 200, 300 hikayesi ile bağlantılı aslında. Sonuçta bu da İngilizcenin ipnelikleri. Çocuğa bir lakap taktı aynen yapıştı. Adam 30 yaşına geldi kahvede oturan adam bile adıyla hitap etmiyor çocuğa. Herhangi bir yerde "nerelisin"in cevabı Trakya olduğunda "ooo üjjjj bejjjj" gibi bir ekleme gelir hemen arkasından. Ayar eder adamı. Tamam bizim oralarda Cemil Aga'ya Jemil Aga diyenler de yok değil ama bu "j" jargonu boku çıkmış bir jargon değildir. Bir de "h" leri yutma ya da gereksiz yerlerde ekleme durumları vardı ki bu da "çok geniş kitlelere yayılmamıştır" hani. Ha zabıta Nevzat Belediye hoparlörlerinden başladığı zaman dinlerdik " dın dın dın... Avsa Belediye Başkanlığından. Epinize ayırlı işler ayırlı günler dilerim. (Sanki Belediye Başkanı) Top saasının arkasında bulunan Ayvan Pazarı pazar yerinin arkasına taşınmış olup itiyaç saiplerine önemle duyurulur." orası ayrı. Ama madem bir genelleme yapacaksın "nabuysun"u daha değişik ifadelerle kullansan daha makbule geçer. "Yirre, bree" falan. Neyse ders İngilizce? (biraz yazdıklarımızla çelişeceğiz ama idare edin) Tamer'e diyor ki "bak oğlum hav meni diyeceksin?" Yok abi çocuk diyemiyor. Av meni. Sayılan, sayılamayan, süt sayılmaz mı, bir süt, iki süt davalarına hiç girmeyelim oralara gelemiyoruz daha? Be adam anla işte çocuğun dili dönmüyor sanki zik.... sınıfında herkes Londra aksanı ile "I tfink" diyor. Ay tink bitti gitti. Yok yakaladı ya uğraşıyor çocukla. Sen bu kafayla "av maçlara" geçemezsin bırak sınıfı geçmeyi falan. Çocuğun adı "av meni" kaldı.


_Tamer Av maçlar daa zor diyolar lan?

_Ebenizi s... olum epinizin.

_Vo haaaaaaa, yürü lan kızdı.

Spor Kanalları ve Arko


Efsaneyi görsel yapalım istedik pek anlamlı olmasa da. Eğer Arko Tıraş Kolonyası gibi bir markanın pazarlama müdürüyseniz NTV Spor, Spormax, NTV, Lig Tv gibi kanallar doğru kitleye doğru bütçelerle ulaşmak için büyük nimet. Şahin Sucukları gibi bir boğmaca da var ama "Karaca'nın sunduğu Yaprak Dökümü"nden daha fazla biz ve bizim gibiler "erkekler de yanar, hem de nasıl yanar"ı biliyor. Neden? Çatır çatır kanalları mı boyuyor Evyap Arko Tıraş Kkolnyası ile? Bulamıyor ama doğru kanalları yani NTV Spor, Spormax, Lig Tv gibi kanalları doğru bir şekilde kullanıyor. Lig Tv, NTV, CNBCE-e kanallarının dataları tek yetkili rating ölçümleyicisi olan AGB Nielsen tarafından kamuoyuna verilse CPP'si en pahalı kanalları görürüz görmesine de aynı durum NTV Spor ve Spor Max için geçerli değil tabi. Az para büyük etki. Kullanır mıyım Tıraş Kolonyası? Kullanmam. Kullanan var mıdır? Tabi ki? Erkekler de yanar hem de nasıl yanar dizesi berberde tıraş olan adamın yüzü yellenince daha bir güzelleşiyor? Anlayamadığım yere gelirsek? Çok sakal problemi olan biri değilim. Yaş 30. 8 seneden beri düzenli tıraş olmaktayım. En son 19-20 yaşında suratım tıraş olduktan sonra cayır cayır yanardı ondan sonra kayış formatına bağladık. Neredeyse 10 senedir tıraş olduktan sonra en ufak bir yanma hissetmiyorum ve ne tıraş kolonyası ne de krem hiçbir şey kullanmıyorum. Ama demek istediğim benim kullanıp kullanmamam değil. "Erkeklerin de yanması". Tıraş olun, bak yanacaksınız, ondan sonra Arko Tıraş Kolonyası ile ateşinizi söndürün". Hatunları falan da sıkıştırmışlar araya ki bir yerde koku takibi bir durum var mantıklı olabilir. Hem yangınını söndür hem de güzel kok. Tek fiyata. "Erkekler de yanar dedikçe ben o anlamda hiç yanmadım ki arkadaş" diyorum içimden. Lisedeykene hele peder beyin alaturka tıraş makinelerini kullanrken "hem de nasıl yanıyorduk" ama o devre 1 sene ya sürdü ya sürmedi. Yanmıyorum yanana da engel olmuyorum. Vardır herhalde Evyap'ın bir bildiği.

29 Ocak 2009 Perşembe

İlk yarının ardından

Fener ne kadar CSKA'ya dayanır? Yoksa galibiyet falan beklemek haddimize değil. ........... kaçınılmazsa zevk almyaya bakacaksın durumu var biraz. İlk yarı 25-41 bitti.
: Çetin Hocam ama şunu da kabul etmek gerekir ki ilk yarı ne attılarsa girdi.

Bombacı Mülayim


"Sezonun bitmesine 4 ay kaldı. Ajaccio maçındaki gibi tekrar tekrar patlayabilirim. Bunun böyle olacağını zannediyorum. Her geçen gün kendimi iyi hissediyorum. Rüyada gibiyim, Paris'te yeniden doğdum. Bu forma altında attığım her golden sonra kendime güvenim yeniden geliyor. Mücadeleci ve çalışkan yapım ile beraber inşallah eleştirilere de bir son verdiririm"


demiş Mateja Kezman. Yahu kardeşim hangi bomba hangi patlama diyeceksin ki? Diyemiyorsun işte. Daha açık bir ifadeyle "ulan 6 gol atmışsın biri Kayseri'ye, 2'sini dün kupa maçında Ajaccio'ya attın, bir tane ligde golün var, sen neden bahsediyorsun" diyeceksin diyemiyorsun. Kezman bizim basına konuşmama kararı almıştı bir aralar. Haklı adam. PSG'nin web sitesinde Kezman'ın yaptığı konuşmalar birebir var. Açın bakalım patlama matlama demiş mi Kezman? Bir sözüm de Kezman'a olacak. Allah aşkına ürünü ön plana çıkar biraz be kardeşim...Her sözünden PSG'de Paris'ten dolayı oynuyorum gibi bir algı çıkıyor. Yeter be kardeşim. Paris'i bırak Saint Germain'i ön plana çıkar biraz da. Ha bu arada bombacı Mülayim hurriyet.com.tr

%10

Transfer %90 bitti. %10'luk kısım ise en zoru. Arsene Wenger

Kırılmak

Ben böyle bir şeyi 15 sene önce hatırlıyorum. Ateşi 39 görüyoruz, iğneyi yiyoruz, ateş düşüyor, iğnenin etkisi geçiyor yine 39'u görüyoruz. Durum kötü atlatmaya çalışıyoruz. Zangır zangır titriyorum yahu. Akşam resmen yatağa giremedim. Yatağın başında tam 10 dakika boyunca soğuk denize atlayayım mı atlamayayım mı ikilemi yaşadık. Gece uyutmaz. Ciğerlerdeki iltihabı bütün gece çalışarak sökeni ben daha görmedim? Kırılıyoruz.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Manidar Oldu

İsrail'den gelen Kamanan'ı Sabri'nin kovalaması onun da gidip İsrail'liye asist yapması gayet manidar olsu. Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim. Sol tarafta Hakan Balta kovalasaydı Kamanan'ı üzülürdüm mesela. Balili "Hain Revivo" olsa gene anlayacağım ama sırf İsrailli olduğu için o. çocuğu denmesi...27 Ocak 2009 tarihini bir kenara yazdırdı bize. İnsan bazen İnönü'deki "Fener zenci sever" pankartlarını aramıyor değil hani. Acaba Sezer Badur nereli? Onu da çok merak ettim. Sabri merak etmiştir. O da mı İsrail'li acep. Bu parantezi Sabri ile kapatacağım. Sezer'e güm diye geçiriyorsun, sonra bir de Bilica'nın Sivas'ta yaptığı gibi "ayyy ben duramadım pozisyon gereği çarptım falan gibilerinden Sezer'e bir daha vurmaya yelteniyorsun" Arda o pozisyonda haklı olarak Bilica'nın üzerine yürümüştü. Haklı değil çok haklıydı. Al sana Sabri. Bu moda inanılmazdır. Her dönem popülerliğini yitirmez. Yerde yatan adama yanlışlıkla bastım, görmedim, beni nasıl atarsın bu pozisyondan dolayı, düşerken takıldım, üzerine düşürken bastım...Bir siz akıllısınız. E tabi herkes sokarım topuna tarzı Keane değil. Çözememeye başladığım bir adam da Barış Özbek. Saçlar uzadığından beri görüş mesafesi kısalmış durumda. Ya faul verrise diyerek daha düşerken havada hakemi kesmeye başlamak hinliğine yazın kendisini. Hüseyin Göçek kardeşim. Belli ki Sabri ve Sezer arasında husumet var. İkisi de birbirini kolluyor ki Sezer Efendi de Sabri'ye uydu bir tane kasıtlı salladı ama denk getiremedi. Gör şunu be kardeşim. Çek şunları kenara. Akıllı olun falan de. Nerede birbirlerini yakalasalar, yasadışı ısırmaya çalışıyorlar sen de hala "la la la la la la" diyerek kır bayır geziyorsun. Maç mı? Ne yazayım maçla ilgili...

Dank

Bu ülkede biz cuma günü bile İstanbul'da derbi maçı oynattık. Hem de saat 19:00'da. O gün Otogar otobüsüne binmek için stad çevresinde olduğum için iyi hatırlıyorum. Tarihi de 15 Kasım 1996 idi. Maç 2-2 bitmişti. O zamanlar anormal bir trafik olmadığı için 19:00'da maç oynanıyormuş herhalde cuma günleri. Cuma günü İstanbul'da Galatasaray-Beşiktaş lig maçı oynatan zihniyeti çözemiyorum. Sonra yıllar yılı BJK, FB ve GS İstanbul'da cuma maçı oynadı. Saatini de 20:00 idi. Bu takımların cuma günü maç oynamasında hiçbir sorun yok. Ama mümkünse küçük bir ayarlama ile bu cuma maçlarını deplasmanda oynasınlar dedik. Kafalarına daha yeni dank etti. Cuma günü maça yetişmek için İstanbul'un muhtelif yerlerinden helikopterlerin kalkması lazım. Şimdi kupa maçları var. Bu maçları da 20:00'dan 20:30'a aldılar. Güzel bir uygulama. En çok sevindiğim de ne biliyor musunuz? Bu kupa maçlarından dolayı BJK ve Fener'in maçlarını pazar günü oynayacak olmalarından halli 2 takımın aynı güne maçının denk gelmesi ve Fener'in Antep maçını 17:00'da oynayacak olması. Kadıköy'de yersen gündüz maçı. Son Söz: Kaldırsın kaldırsın parmak kaldırsın, İnönü'de İstanbul-Fener maçını hatırlayanlar parmak kaldırsın. (Melodi tutmadı ama olsun)

27 Ocak 2009 Salı

Savio ama Ugandalı

İtalyan Liglerini iyi bilen Zola 19 yaşındaki bir adama 9 mil pound veriyorsa bir durup düşünmek gerekir. Hatta Zola veriyorsa demeyelim de Gianluca Nani diyelim. Brescia'dayken Nsereko'yla çalışmışlıkları var. Bellamy dallamasından gelen paranın bir kısmı Savio Nsereko'ya harcandı. Uganda, Almanya, ilk isim Savio. Değişik bir yapım. Zola 10 numarayı vermiş bile. 2008 UEFA Under 19 şampiyonu Almanya'nın kadrosunda yer alan Nsereko 1860 Münih'ten Brescia'ya gitme. Leverkusen'li Richard Sukuta ile paket yapsalardı bari daha mekbule geçerdi. U17'den beri leblebi gibi atıyor Sukuta. Nani'nin West Ham'a gelmesi Curbishley zamanı bunu da belirtmek gerek. Luca Toni ve Andrea Pirlo'nun da Nani'nin tezgahından geçmişliği var. Bu arada hazır Brescia'ya gitmişken Brescia başkanının kızını da keşfetmiş. Başkan da vermiş kızı Nani'ye. West Ham 9 milyon pound verdiği adamı 3 sene sonra 25-30'a basmayı düşünüyordur. Bekleyip görmek gerek.

Tecavüz

Aslında TSL'nin 2. yarısı tecavüzle başladı. Cuma günleri 4 büyük takımın maçı olmadığı zamanları daha çok seviyorum. Hiç olmadı TSL'nin diğer takımlarını 90 dakika seyredebiliyoruz. 17. hafta Sivas-Galatasaray ve Fener-Trabzon maçlarıyla şenlenince Ankaraspor'un Konya karşısında oynadığı futbol güme gitti. Tribünlerde kaç kişi vardı bilemiyorum. Aslında tribünde olsam sayabilirdim. Çok da zor olmazdı. Maçı kaç hanenin seyrettiğini ise Digitürkten başkası bilemez pek tabi ki. Özer, Çakır ve Hürriyet kampı Konya 18'i civarlarına kurdular. Devrenin kapanışında Fener'in Konya karşısındaki durumları gözümün önüne geliyor da...Fener Bursa maçı dahil böyle bir baskıyı hiçbir takıma kuramadı şimdiye kadar. Aykut Kocaman Theo Weeks'i kenarda oturttu. De Nigris nerelerde bilmiyorum. Erhan Albayrak, Fahri Tatan, İsmail Güldüren, Cihan Haspolatlı, Veysel Cihan, Celaleddin Koçak. Hakikatten işleri çok zor. Bu hafta TrabzonAnkara maçı var. Şimdiden herkese tavsiye ediyorum.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Fenerbahçe 0 Trabzon 0

Maçın ilk 20 dakikası oynandığında Liverpool-Everton maçından skor almayı unuttum ama daha sonra keşke şu maçı bitirseydik de ondan sonra Lig Tv'ye geçseydik dedim. Nankör bu insanoğlu. Lugano ve Edu'ya karşınızda Umut ve Gökhan var ne düşünüyorsunuz diye sorsalar cevapları ne olur? "Umut ve Gökhan. Şamda kayısı. Hele Kadıköy'de" Fener'in orta sahası kendi söküğünü dikebilse Umut ve Gökhan koybolup gidecek ama nerde. Bundan dolayı Edu ve Lugano yerden kalkamıyor. Ki RCarlos ve Gökhan'ın senenin en iyi toplarından birini oynadığı bir maçta. Bu kadar mı kötülerdi diyesi geliyor insanın. Yoksa Lugano ve Edu tam aradıkları tipte iki ileri ucu bulmuşlar döve döve pestil yapacaklar ikisini de. Selçuk Şahin'i Partizan maçlarında seyrederken Fener'in orta sahada kalacağı adam budur dedim. Dediğim de oldu. Allah'tan iyileşmiş. Selçuk'un yerine Josico olsaydı Selçuk ve Hüseyin Colman'ın da az biraz desteğiyle Emre'yle ikisini çift kaşarlı yaparlardı. Selçuk İnan ve Hüseyin'e karşı eriyip bitiyorsan burada bir sorun var. Ve bu sorun ısırması az olan Selçuk Şahin değil. Isırması fazla olması gereken Emre. Alex Colman kadar destek verse Aragones kendisine tahammül ederdi ama Alex 65. dakikada dilini dışları çıkarırdı. Maçın özeti budur. Orta sahayı Trabzon eline aldı ve Fener'in topu kendi sahasına yığmasına izin vermedi. Sen de oturttun Semih'i 80 dakika ki topu ayağında kimse tutmasın ve bütün toplar geri gelsin. Düşünüyorum da Umut ve Gökhan Ünal'ın birisinin yerine Selçuk ve Hüseyin'in önünde oynayacak Tabata olsa ne olurdu?

25 Ocak 2009 Pazar

Ay dont vant tu sii dı bek Ay vant tu sii dı front

Herkes Ümit Karan'ın kartına odaklanmış durumda ki maçın kırılma anının bu kart olması bunda asıl etken. Yoksa Fener bu sene Sivas'ta kaybettiğinde Galatasaray ve Beşiktaş da buraya gelecek hem de kışın diye düşünmüştüm. Dolayısıyla sürpriz yok. Galatasaray'ın kaybettiği de pek bir şey yok. Bu kadar eksikten dolayı taşların yerinden oynamasına rağmen net bir şekilde ifade edeceğim bir şey var. Dünkü eksik ötesi Galatasaray bile o zeminde Sivas'tan 2 gömlek daha üstün takım. Hatta 3. Buna hiç şüphe yok. Ama her zaman iyi olan kazanmıyor işte.
Bülent Uygun öyle bir durumda Balili'yi oyuna almasaydı sorun olurdu. Sezer Bodur'u almasaydı sorun olurdu. Çok da büyük bir hoca örneği vermiş değil. Neretva da olsaydı aynı hamleyi yapardı yani. Ha doğruyu yapmıştır ama abartmanın da anlamı yok. Yasir'e değinmeden edemeyeceğim. Temiz yürekli, canını dişine takan bir oyuncu edası ile sahaya çıktı. Genelde böyle zamanlarda teknik direktörler bu tarz genç oyuncuları kompresör tarzı şişirirler sonra da sahaya salarlar. Havası azalana kadar da sağa sola bilinçsizle saldırır bu oyuncular. Gerçi bunların Alpay Kompresörü gibi örnekleri de yok değil. (Bkz: İsviçre Maçı) Yasir'e kızmıyorum ama daha dikkatli olması lazım ki Sivaslı oyuncuya o tekmeyi endez getirseydi hiç yoktan kırmızı kart görecekti. Yayın üzerindeki faul olmayan 2 pozisyona takıldı kaldı. Öğrenecekler tabi. Kızamıyorum Yaser'e. Konya'daki zemin, Sivas'taki zemin. Kim ister böyle bir zemin de top oynamayı. Ya da böyle bir zeminde oynayalım da büyük takımları zora düşürelim zihniyeti varsa bu köşeyi kapatalım. Ama kardeşim biriniz çıkın deyin ki hiç mi hırsızın yani Batista'nın suçu yok. Gel sen Uğur'a baltayı vur sonra ama zemin. Ama zemin.
Sonuç olarak diyeceğim şudur. Galatasaray hiçbir şey keybetmemiştir. Sami Yen'de ekran netleşir. Sivas ligde Galatasaray'a karşı ilk galibiyetini almıştır. Ümit Karan'a gelirsek. Milliyet s...git dedi hekeme diye açıklamış. Anlayamadığım şu? Deli mi dürttü bu yan hekemi de kendini yakma pahasına bayrak çekti. Bu kasar mı kötü niyetli yani. Daha devre arasında bu arkadaş herhalde futbol oynamamış yorumları falan. Ulan neyi gördün, nasıl bu kanıya vardın. Hangi boyuttasın sen?Edu gelir yan hakeme topu fırlatır hakem miş gibi yapar, Carlos su fırlatır falan filan. Ama, ama, ama, ama...Bu akşam bakalım futbol harici ne malzemeler çıkacak ve biz bunları geçmişin hangi kareleri ile özdeşleştireceğiz? Ha bu arada anlayamadığım bir şey daha var. Öyle Sivas böyle Sivas, Galatasaray'ın pozisyon yok, Sivas'ın en iyi adamı Balili'nin iki deparını saymazsak Bilica. BİLİCA.

24 Ocak 2009 Cumartesi

Solun Baskısı?


Sol ya da sağ ayağını kullanan bir oyuncu topu çizgiden içeri aldığı zaman destek ayağı sorunluysa sıkıntılar da başlar. Hele baskıyı yemişse "ne bok yiyecem ben şimdi pozisyonunda yengeç yengeç gitmeye başlar". Burada eğer bu oyuncunun destek ayağı tahta ise yapacağı şey sahayı harmanlayıp sol ya da sağ ayağının içiyle sahayı enlemesine kesen toplar atmaktır. Akıllı orta saha ya da defans oyuncusu bu hataya zorlanmış oyuncunun o ayak tarafını kapatır ki "Uğur Boral'a yapılanlar" dersem kafanızda daha iyi netleşecektir durum. Ya da böyle bir durumda sol ya da sağ ayağın dışı raket gibi olacak ki küt diye istediğin yere topu atabilesin. Alex'in, Hagi'nin, Sergen'in Televole'lerde potaya ayakla basket atmaları beni şaşırtmaz. Ya da Hagi'nin çizginin aut çizgisinin gerisinden idmanda goller atması. Ama bu adamlarda önemli bir başka özellik daha var. Bu adamların sağ ayakları tahta değil. Sola, sağa, geriye ve ileriye sıkıştıkları durumlarda 15 metre 20 metre sağ ayaklarıyla pas atabilecek kapasitede bu adamlar. Bu sebeple zaten top ayaklarına daha fazla yakışıyor. Baskıyı gördüklerinde bu kadar rahat olmalarının sebeplerinden bir tanesi de bu. Uğur Boral için en mutlu olduğu an önüne atılan topa attığı depardır. Ne yapacağını biliyor çünkü. Ama o topu Sevilla maçındaki gibi çektiği zaman kafasında dürtüler başlıyor. Bir daha sola çekse dert, sağ ayağıyla içeri kesse kendine güveni yok. Ya tutarsa ya Allah deyip onsekize sallıyor topu. Bazen de işe yaramıyor değil hani. İlker Yağcıoğlu topu ayağının altından kaçırmasaydı, Uche Beşiktaş'a o golü atmasaydı, İlker'in top tekniği yüksek olsaydı. Prekazi top sağ ayağına gelse dahi sol ayağını 1 metre açar ve sol ayağının dışını topa koyardı. "Ulan sağ ayağının içiyle 40 cm falso verecen bu ne işkence dedirtirdi bizim oraların çocuğu"Hagi, Sergen ve Alex benim için neden özeldire gelirsek. El ve ayağım soldur. Yıllarca sağ ayağımı geliştirmeye çalıştım ama bir arpa boyu yol gidemedim. Hala tahtadır. El keza. Sol çok baskındır. Ve şu bir gerçektir ki sol ayağı anadili olan bir oyuncunun sağ ayağını geliştirmesi sağ ayağı anadili olan bir oyuncunun sol ayağını geliştirmesinden daha zordur. O sol ayak da sağ ayaktan daha etkildir orası da ayrı. İşte bu zorluğu aşan adamlardır Alex, Hagi ve Sergen. Özeldirler. Benim gözümde özel olmalarının asıl sebebi sol ayakla yaptıkları değildir. E solaktır yapar yani.

JC


JCarragher bir gün Everton'a gitse ve "ben küçükkene Everton'u tutardım" dese. Kimse yadırgamaz herhelde. Ne zaman ben küçükken aslında diye başlayan bir transfer sonrası cümle duysam aklıma JC gelir. Juve forması altında boynundaki Fiorentina kaşkolunu hiç unutmayacağım Roberto Baggio. Keep Walking. JC Kaka transferi ile ilgili mevzuya dahil olmuş, iyi de etmiş. "If I were a Man City fan I'd rather buy four or five players for that money. I think Man City need to become a top-six club first." Zaten farklı bir şey de yapmıyor City ama 6 ay sonra sözleşmesi bitecek adama "vatan yahut silistre" diyerek saldırıyor. Müşteri City olmasaydı o 3 transfer kaça biterdi o da ayrı bir konu. Devam ediyor JC Maybe what Everton are now. If you read what Mark Hughes is trying to do, it looks like the right way. Maybe they're trying to jump too many levels at once. That's what football is: you want it now. You don't want to wait, do you?" Ufaktan Everton'a da ayar vermiş. "Tüylenmeden uçmak olmaz" diye söylenen söz herhalde City için söylenmiş. City almak mı istemiyor yoksa hem para harcamıyorum hem de dünya benden bahsediyor mu diyor anlamadım. Yoksa normalde 10 lira daha ucuza alabileceğin adamlara fazla para vermekse dert City'nin yaptığı yanlış değil. Hamama giren biraz da terleyecek. Kimsenin yahu bu adamlara City'nin ne ihtiyacı vardı dediği yok. Bu Bellamy de olsa. Ne zaman ki Hughes gider işte o zaman kesenin ağzı sonuna kadar açılır gibi geliyor bana.

23 Ocak 2009 Cuma

Bilmiyorum Öğrenmek İstiyorum 2


İnsanoğlunun bildiği okyanusta damladır. Biz o damlayı biraz daha büyütmek için çaba sarfederiz. En sevdiğim sözlerden biridir. Bizim camiamızı futbol blog camiası olarak adlandırırsak bu camiada dikkatimi çeken bir nokta var. Hatta geçen gün Pennearabiata ile konuşurken de mevzusu oldu. Sağlıklı bir açıklamasını bulamadık. "Bilmiyorum Öğrenmek İstiyorum" başlığı ile yazdığım yazıda öğrenmek istediğim şu. "Bizim camianın neredeyse %60-70'ini oluşturan kalemlerin Galatasaraylı olmasını neye bağlıyorsunuz?" Ey lise sen nelere kadirsin. Kıyısından köşesinden bizi de üniversitesinin içine dahil ettin. Mantıklı bir açıklaması olandan okumak isteriz.

Kuru Tavuk Edebiyatı


En sevmediğim yazı tarzı oldu. Kopyaladım ve yapıştırdım. Yazım aşağıdaki ifadelerle bütünleşti diyebilirim. Aşağıdaki Fatih Gökşen'in olduğu iddia edilen açıklamalararı Hürriyet'ten aldım. Hala da Gökşen'in böyle bir açıklama yaptığına inanmıyorum. İnanmak istemiyorum. Citroen tamam, kıyafetler de tamam da kuru tavuk nedir Allah aşkına. Macon İdman Yurdu'ndan gelmedi ki bu adam. Metz'de top oynuyordu. Adamı açlıktan kurtardık tarzı mide bulandıran bir açıklama. Kuru tavuğu yiyişi gözümün önünden gitmiyor. Sağımda solumda kova arıyorum bulamıyorum. Kovayı bulamamamın sebebi de Fatih Gökşen böyle bir açıklama yapmamıştır canım demem. Sizleri Ribery ve Gökşen'in sözde açıklamaları ile başbaşa bırakıyorum.


"Daha transferi bitmemişti, bavulları ve eşiyle birlikte bizi hava alanında bekliyordu. Ben apar topar kaçırdım onu, Adnan Öztürk, biz İstanbul'a geldikten sonra işlemleri bitirdi. O an üzerindeki kıyafetleri, Lüksemburg hava alanında kuru tavuğu yiyişi, gözümün önünden gitmiyor. Citroen C4 hediye etmiştim Ribery’e. O an görmeniz lazımdı... Je t’aime je t’aime(seni seviyorum) diye diye boynuma sarıldı. Şimdi Ferrari’leri Porshe’leri beğenmiyor."

22 Ocak 2009 Perşembe

Gına ve Arşavin Transferi

Bir zamanlar Anelka, Adriano olmadı Fazlı replikleri dolanıp dururdu Fener için. Hızlı koşan atın ve dilinde olanın şeklinde başlayan transfer söylentileri Bridge, Bellamy ve De Jonk'la devam etti. Bu 3 adama toplamda 35 m'ye yakın para saydı City. Büyük para. Hele devre arası için. Hem de bu devirde. Hayırlısı olsun. Bellamy Robinho'yu paspas yaparsa tadından yenmez o görüntüler. Herkes City'den bombalar beklerken aslında amaçları ile en fazla örtüşmeyen kulüp kıvamına gelen Arsenal galiba bombayı patlatıyor. Fabregas'ın da yokluğu Wenger'i hepten karanlık düşüncelere sevketmiş durumda ki Arşavin'i ısrarla istiyor. Açık açık bitirin işi demiş daha ne desin adam. Zaten Wenger hiçbir zaman istemiyorum demedi ki o paraya olmaz bu iş dedi. 12 ila 15 m. arası bir paraya bu iş bitecek herhalde. City'nin bol kepçelerinden daha anlamlı bir alışveriş olur. Tabi yukarıdaki meblağa bu iş biterse. Rosicky Mart'ta geliyor gelmesine ama ne fayda sağlayacağı tam bir muamma. Rosicky, Eduardo ve Walcott'un yoklukları bir yere kadardı ama özellikle gol yollarında EPL'de asist kralı olan bir adamın olmayışı kaptanımız gitti tüh tüh yakınmalarından daha önemli. Bu orta sahaya takviye lazım. Arşavin harici takviye lazım. Hatta bu orta sahanın problemi ne dersiniz ısıracak dişlerinin yeterince keskin ve sert olmaması deriz.

Kanun Yapmak mı Uygulamak mı?

TFF Levent Bıçakçı başkanlığındaki 2005 yılının Temmuz ayında "Türkiye'de Futbol Algısı" isimli bir araştırma yaptırmıştı. 30 ilde 1223 kişiyle görüşüldü. Bu araştırmaya katılan 1223 kişinin %40'ının futbol deyince "şike ve şiddet" i hatırlıyor. Bir güruh vardır ve bu güruh sürekli yurtdışındaki uygulamalardan örnekler verir durur. Söylediklerinin özeti orada öyle burada neden böyleden başka birşey değildir. Ortaya ne somut bir şey koyarlar ne de yurtdışındaki başarılı bir sistemi revizyonlarla bize uyarlamayı düşünürler. Sadece örnek verirler. Bu örnek veren arkadaşlar Fenerbahçe Stadı'na doğru yürürken ellerindeki boş paketi yere atarlar ama Emirates'e yürürken çöp kovası ararlar. Yine bu ankete katılan arkadaşlarımızın %55'i medyayı inandırıcı bulmuyor. Siz buluyor musunuz diye ben size sorayım? Fener yensin de daha çok gazete satalım ya da Fener yenilsin de akşama "Haykıracak nefesim kalmasa bile" belgeseli patlatalım zihniyeti beyinleri kurcaladıkça...Bu ülkenin 28 Nisan 2004 tarihinde kabul edilen "Sporda Şiddet Kanunu"var. 33 maddelik ve "Bu kanunu bakanlar kurulu yürütür" diye biten bir kanundur. Bu kanunun 16. maddesi şöyle der
"MADDE 16. - Spor müsabakalarını canlı olarak yayınlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve görsel yayın kuruluşları, bu kanunun amacına aykırı nitelikteki afiş, pankart, söz, fiil ve davranışları yayınlayamaz. Canlı yayın halinde vuku bulan yasak söz, fiil ve davranışlar, haber amaçlı da olsa birden fazla yayınlanamaz. Basın ve yayın organları; söz, yazı veya davranışlarla spor kulüplerini, taraftarlarını, spor adamlarını şiddete, kulüpler arası husumete veya suça teşvik edici eylem ve davranışlarda bulunamaz, eleştiri amacı dışında aşağılayıcı yorum veya haber yayınlayamaz."

Yine aynı kanunun 11. maddesinde "ben stadyuma sokulmaması gereken maddeleri belirlerdim. Bunları sokarsan 750 TL para cezası ve 4 ay hak mahrumiyeti alırsın. Yine sokarsan 2.500 TL sana ceza keserim ve hak mahrumiyetin 8 ay olur" diyor. Hamidiye kaynak sularının Galatasaray'a sponsor olduğu maçtaki trübnlerden kaç kişi ceza aldı? Galatasaray ne ceza aldı? Galatasaray'a verilen ceza tek taraflı ceza değil mi?

Kanun yapmak inanın hiç zor değil. Bu ülkenin beyinleri bu kanunun alasını yapar. Ne zaman bu kanun muhabbeti açılsa Atatürk ve İnönü arasında geçen Medeni Kanun muhabbeti aklıma gelir. Neyse. Yapar yapmasına da biz bu kanunları uygulamayız. Kanunu irdelemem haddimi aşar. Ama yukarıda verdiğim örneklerden anlatmaya çalıştığım şey şudur. Madem adam gibi uygulamayacağız o zaman neden kanun çıkarıyoruz.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Beyazıt Kütüphanesinin Astımı Tetiklemesi Üzerine (Medya ve Sporda Şiddet)


Bir iletişim mezunu olarak bazı çıkıntıların törpülenmesi tabi ki kayıtsız kalabileceğimiz bir şey değil. Anketimizi doldurduk ve gönderdik. Bu anket umarım faydalı olur. Bu köşede daha önce de bahsetmiştik. Bitirme projemiz "Medya ve Futbolda Şiddet" idi. Beyazıt kütüphanesinin tozlu ciltlerinin içinde epey Fotomaç, Fanatik ve diğer gazetleri irdelemiştik. Vaka incelememiz ise Galatasaray-Leeds maçı idi. Maç öncesi ve maç sonrası yazılanlar ve çizilenler tek tek arşivden çıkarılmıştı. Sizleri aşağıdaki bölümle baş başa bırakıyorum. "Medya ve Devletin Sporda Şiddet Üzerine Ters Etkileri" çalışmasının sonuçlarını beklemek üzere defter kapanmıştır.


Osman Tamburacı “Bırakın ahkam kesmeyi. Türk milletini suçlu gören bütün görüşleri protesto ediyorum. Bir avuç fişlenmiş holiganın her ülkeye bela taşıması karşısında kendisini suçlayan tek ülke biziz. İki holiganın ölümündeki ayıp İngilizlere, üzüntüsü bize düşer”.


Yine Temel Özalak yazsından bir alıntı yapmak istiyorum “ Ama İngiliz gazeteleri olayları çarpıtıp, Türkleri ve Galatasaray’ı suçlamayı sürdürüyorlar. Üstelik Leeds’li fanatiklerin tehtidleri de ortada. Türklerden kurşunu esirgemeyeceğiz. Onlara kurşun serbest diyorlar. Esirgemesinler bakalım ne olacak? Orada Türkler hem Türkiye’den hem de Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelip, tribündeki yerlerini alacaklar. Kimden korkacaklar ki?” Yazının sonunu getirin ben kaçtım.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Biz Canımız Sıkıldıkça Bursa'yla Oynarız, Biz de Fener'le

Beşiktaş'la Bursa Fortis Kupas'ında aynı grupta olup 1-2 çıksaydı ve çeyrek finalde de birbirleriyle eşleşselerdi bu husumet yorgunluktan sona ererdi. Küfür etmekten ağızları yorulur, yahu biz artık dost olalım "bu kavga niye" derlerdi birbirlerine. Bu işe yarardı o zaman belki Fortis Kupası'nın formatı. Ligi ilk 4'te bitiren takımları kafadan ilk 20 takım arasına alıyorsun ve gruplara kalma başarısı gösterdiği için alkışlıyorsun. Lig'deki başarın kafadan gruplara kalarak kupada ilk 20 takımdan biri olmanla sınırlı kalmıyor. Oooo son 20'ye kalmışsınız ne kadar da başarılısınız denerek bir de 86'şar bin USD ödeme yapıyorlar size. Neden? Bir önceki sezon ligi ilk 4'te bitirmişsiniz. Gruplarda galibiyete 100 bin USD beraberliğe ise 50 bin USD veriliyor. UEFA nasıl UEFA Cup'taki bu saçma sistemi tarihe gömmüştür, TFF de bunu yanlış sistemi düzeltecektir. Ligi ilk 4 sırada bitiren takımların da inşallah birgün 1.turda Bafra Spor'la maç yaptığı günleri görürüz. Hadi 4'er gruptan 5'er takımlı sisteminizi anladık. Aynı gruptan 1-2 çıkan takımları neden birbirleriyle eşleştirirsiniz. Bereket Fener Antalya'ya gitmedi. Orada da Bursa ile oynasaydı bir sezonda 6 maç olacaktı. Süper Amatör hariç at bakalım birinci turdan itibaren torbaya. Koy o torbanın da içine Fener'i, Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı da. 1.tur, 2.tur, 3.tur, 4 turu bir görelim bakalım. 1. turda Cizre'ye, 2. turda Pursaklar'a, 3. turda Van Belediye'ye gitsin bakalım Fener. Kafadan gruplara gir, lig başarısından dolayı 86.000 USD'yi indir. Ne güzel Fortis Türkiye Kupası be.

18 Ocak 2009 Pazar

Herşey bu kadar kolay olaydı

W. Bouma is not sale at any price diye diye 4-5 sene önce Bouma'yı Milan'dan Real Madrid'e 80 milyon Euro civarında bir paraya çakmıştım CM'de. Kaka gitmek istiyorsa kendi bileceği iştir aslonan Milan'dır. Eğer Araplar 130'u çıkarıp veriyorsa Kaka da I belong to Man City diyecekse ne yapacaksın? Oturursun konuşursun. Ben sana şunu yaparım dersin. Şöyle bir iyileştirme yapabilirim dersin. Ha gene olmuyorsa yapılacak bir şey yoktur. Teklifin City'den gelmesini Benjamin'in gücü olarak algılıyorsa Kaka ne yapacaksın? Böyle bir ortamda Milan taraftarının orayı burayı basmasını pek anlayamadığımı açıklamak isterim. Güle, güle...Kaka'nın gideceğini hala tahmin etmeyerek La Gazzetta Dello Sport'a geçelim. Adile Naşit o paraya öküz alırız diyordu Kibar Feyzo'ya ama para maalesef başlık parasına gitti. Gazete diyor ki; kardeşim 100 milyona 4 tane aslan gibi adam alırsın. Defansın göbeğinde geleceği belirsiz Nesta'nın yokluğunda Maldini ve Favalli diyorsun hala. Al sana Chelsea'den Alex. 10 milyon. Jankulovski'nin yerine de koy 15 milyona Clichy'i. Etti mi sana 25. Essien ve Adebayor'u da 35'e bağladın mı 100 lirayı toparladın. Üstüne de para kalır. O kadar da kolaydı sağdan soldan böyle adam almak.

Bucket List

  • Sarejevo Ljubavi Moja'yı ezbere söyleyerek Sarajevo- Zeljo maçını Saraybosna'da seyretmek
  • Mourinho'nun basın toplantısına sızıp canlı yayında "bugün size ne güzel geçirdiler" tarzı bir soru sormak

ARTIK ÇOĞALTIN NE BİLEYİM BEN?

Katalan Radyosu

Barça La Liga için "All Apologies"i istek yapar, La Liga da Barça için "Rape Me"yi uygun görür. Bu işin en kısa açıklaması bence budur. NIRVANA böyle birşey olsa gerek

17 Ocak 2009 Cumartesi

Sheva'nın Forması ve ŞL Finali

Geçen gün "Biggins"in blogunda konu olmuştu sonunda buldum. Yukarıdaki bayrağı ben yaptırdım desem. Milano uçağından falan inmedi o bayrak. Bir büyüğümüz hasta derecesinde Milan taraftarıdır. Milan'ın İstanbul şubesi gibi. San Siro'da kombinesi vardır, Commandos Tigre ile iyi ilişkileri bulunur. Grubun üyesidir. Commandos Tigre maç için İstanbul'a geldiğinde herşeyleriyle yakinen ilgilenmişti. Konaklama dahil olmak üzere. Ha bayrağın parası da tabi ki bizim cebimizden çıkmadı. Biz bayrakçıya yaptırdık, devre arasında da fotoğrafladık. Sonra olanlar malum. Hem Liverpool'u destekle hem de Milan'lıların arasında maç seyret. Bilet bulduğuna şükret be adam derler adama. Zaten o gün bir avuçtular. Ricky'yi yani Commandos Tigre'nin liderini Sheva 4 çeker maçından önce FB TV'ye alıp röportaj yaptırmıştık. Çok mutlu olmuşlardı. Liverpool maçında Sheva'nın giydiği forma üst katta çerçeveli. O forma Türkiye'de. O günden beri de pek iflah olmadı hani.

Bilmiyorum Öğrenmek İstiyorum



Hafta içi Juventus'un kupa maçını seyrederken aklıma geldi. O siyah Beyaz formaya sarı renkli "New Holland" reklamı ve formanın küçük yerlerine sıkıştırılmış fosforlu sarı ne kadar da yakışmış. Beşiktaş'ın bu sene kullandığı 3. renk gri. Fener ve Galatasaray'dan dolayı sarı olmaz da canlı bir kırmızı olur. Formanın %1'ini bile kaplamayacak şekilde. Neyse delikanlı adam renki takım tutmaz, tuttuğu takımın forması siyah beyazdan başka olmaza kadar gider bu muhabbet. Gelelim asıl konumuza.
Fener'in klasik forması "yüreğimdeki sevdan çubuklu forman"dır. Galatasaray'ın forması parçalı formadır. Fener tarihi boyunca parçalı forma giymemiştir ama Galatasaray özellikle Terim döneminde çatır çatır çubuklu forma giymiştir. Sonuçta her Galatasaraylı bir Fener maçına parçalı forma ile çıkmak ister. Mustafa Denizli 2000'de Sami Yen'de oynanan maça bembeyaz formalarla çıkmıştı. Aman Allahım. İngiltere'den kulübe mail atmıştım. Tamaaamm. Çubuklu ve parçalı da anlaştık. Gelelim Beşiktaş'a.
Yaş itibariyle Beşiktaş'ın bana göre klasik forması beyaz forma siyah şort, beyaz çoraptır. Ama Beşiktaş tarihinde 1920'lerde çubuklu da giymiştir, 1920'lerin sonunda siyah polo yaka forma beyaz şort da giymiştir, 1950'lerden sonra beyaz forma siyah şort da giymiştir.
Beşiktaş Store de tarihte var olduğu için doğal olarak çubuklu forma da vardır, düz beyaz forma da. Hatta enine çubuklu dahi vardır. Fenerium efsane forma satar, GS Store efsane forma satar ama Kartal Yuvası satmaz. Bunun sebebi bana göre daha uzun süre kullanıldığı için Beşiktaş'ın klasik forması olması gereken beyaz forma siyah şortun klasik forma olarak kabul görmemesidir.

Gerçekten Beşiktaş taraftarının gözünde klasik forma hangisidir? Bence Sanlı Kaptan'ın hemen sol başta yer aldığı formalardır ama bilemiyorum. Ya da Fener'in sahiplendiği çubuklu bir forma ile neden Fener maçına çıkayım? Konuyla ilgili arkadaşlar bilgilendirirse sevinirim. Klasik forma var mıdır, varsa bu mudur, yoksa bir başkası mıdır?

Rekabet

Bu adres Fenerbahçe ve Galatasaray için nettir. İbrahim Altınsay hafta içi Mehmet Ayan'ın konuğu idi. Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarının özel olmasına değindi. O günler benim için farklıdır dedi. Bir Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarına göre de birbirleriyle oynadıkları maçlar ve Beşiktaş maçları farklıdır ama...Ama...İbrahim Altınsay'ın Fener-Galatasaray maçlarının önem derecesi puan durumuna göre değişebilirken bu değişim Fenerbahçe-Galatasay maçlarında pek hissedilmez. Beşiktaş'ın bundan rahatsızlığı var mıdır? Bence yoktur. Gelelim asıl konumuza. Yukardıaki fotoğraf Galatasaray'ın resmi web sitesinde. İlk Fener-Galatasaray maçından. Galatasaray'ın 2-0 kazandığı maç. Hem ilk maçtan bir kare olması önemli hem de Galatasaray'ın bu ilk maçı kazanarak web sitesine rekabete de vurgu yaparak taşıması. Adı üzerinde rekabet. Fenerbahçe'ye teşekkürlerini iletiyorlar. O sırada Fenerbahçe sitesinde ne var? Voleybol erkek takımının Avrupadaki başarısı ve Oğuz Savaş'ın haftanın MVP'si seçilmesi. Rekabetin 100. yılı. Şu saate kadar Fenerbahçe resmi web sitesinde herhangi bir şey yok. Olması gerekir miydi? Bence gerekirdi. Hem de gece yarısından sonra.

15 Ocak 2009 Perşembe

Şak Şak Şak

Oha falan olduğum filmdir. 74 yılında çekilen bu filmi çocukkene 80'lerin sonunda seyrettiydim. Çok iyi hatırlarım ki cumartesi öğlenden sonra idi. Pazar günü de Beşiktaş'ın maçı vardı. Param yok şak şak şak. Pulum yok şak şak şak melodilerinin üzerinden 24 saat geçmeden. Ali koy, Metin koy, Haydi bastır Kral Feyyaz sende koy. Ne Fener ne Cimbom bu sene de Beşiktaş'ım şampiyon tezahüratı çıkmıştı. Zaten film çok hoşuma gitmiş ooo. Yalnız benim dikkatimi çeken hep şu olmuştur. Zaten yazıyı yazmamızın asıl sebebi de odur. Filmde Kadir İnanır Fener'e transfer yapmış, tezahürat Beşiktaş tribünlerinden çıkmıştır. Pazar günü Fener'in maçı olsaydı bu tezahürat Fener tribünlerinden çıkar mıydı? Gene çıkmazdı.

Edirne Köprüsü (Dayler Dayler)

Ne pankarttı be. Mustafa Kemal Atatürk'ün de sevdiği türkülerdendir. "Mı" takısı ayrı yazılmamış ama olsun. Edirne'den gelirken ne pankart yazalım diye düşünsen daha anlamlısı olur muydu acaba? Bahadır diye bir arkadaş yazdırıyordu bu pankartı galiba. Yanılıyor da olabilirim. "Dayler dayler" diye başlayınca tüylerim diken diken olur. Ayırdılar 5 kardeşten derken gözlerim dolar. "Estergon Kalesi"nden daha az mesaj kaygısı taşıyor bari. Edirne'den lise yıllarında kaçıp geldiğimiz Legia maçından beri hatırlarım bu pankartı. Beşiktaşlı bir arkadaşımıza yol arkadaşlığı yapmıştık. O kadar eski mi gerçekten bu pankart?
Dayler dayler viran dayler
Yüzüm güler kalbim ağlar
Yüreğimden kanlar damlar
Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan
Bir olaydı bir olaydı
Ne olur benim olaydı

Türkülerimizin tribünlerde tezahürata malzeme yapılması vardır bazen. Bursa'nın ufak tefek taşları mesela. (Haydi birlikte bütün eller havaya, ....geliyor) Varsa tribünlere malzeme olan türkülerimiz hatırlamak isteriz. "İnleyen Nağmeler" sanat müziğidir, aman girmeyelim oralara.
Late post: Kzılcıklar oldu mu selelere doldu mu heyyyyy, gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu mendili eline, mendil verdim geline....Oooooohhhh, oooohhhhh. Çok ağırdı mesela bu türkümüz. Bilen bilir.

Türk Sanayisi & Kaka & Hidromek Hidrolik

City'nin Arapları Kaka'ya yıllık 15 m Euro Milan'a da 120 m Euro veriyor. Eğer Kaka'nın gönlü olsa ve biraz kıpırdasa bu rakam 130 da olur yıllık 17,5 da. Ekonomist değilim. Ama bir ülkenin Turkcell'le değil bilgi üretip satan Nokia ile malı götürdüğünü biliyorum. Bir ülkenin ürettiği katma değer kadar daha doğrusu sanayisi kadar konuşması gerektiğini de biliyorum. Ve Dünyada cirosal büyüklükte 16. sırada olan Türk sanayisinin aslında montaj sanayisi olduğunu da biliyorum. Yani nihai ürün operasyon sanayisi. Makineyi Almanya'dan al, hammaddeni oradan buradan getirt -ki plastik sanayisi olarak bakarsak PETKİM bu ülkenin sadece %20'sine yetiyor- sonra da hammaddeyi kalıba ver mal aşağıdan çıksın. Sana makineyi çakan Alman'ın mı karı acaba daha fazladır yoksa senin ürettiğin ürünün mü? Bilginin üretildiği yerde yokuz, nihai ürün sanayisiyiz. Dolayısıyla da %3'lere 5'lere çalışmaya mahkumuz. Kaymağı elin adamı yer biz piramidin en altında Dünyanın 10. büyük sanayisi olmak için çabalarız. Kaldı ki PETKİM'i de özelleştirmişiz elin adamına vermişsiz, bilmem anlatabildim mi?
Neyse bu kısa ve can sıkıcı girizgahtan sonra gelelim asıl konumuza. İstanbul Sanayi Odası her seninin Temmuz ayında Türkiye'nin 500 büyük sanayi firmasını açıklar. Aradan 1 ay geçtikten sonra da 2. 500 büyük sanayi kuruluşu açıklanır. Mesela bu senenin Temmuz ayında 2008'in verileri açıklanacak. Araplar'ın Kaka'ya verdiği 252 milyon YTL aslında şu demek. Bu ülkenin 2007 yılı rakamlarına göre 186. büyük sanayi firması Ankara'lı Hidromek-Hidrolik Ltd. Şti. 2007 yılı cirosu 252.456.490 TL. 2. 500 büyük firmanın en tepesinde Graniser Granit 96 milyon TL ile oturuyor. Kaybolan futbola mı yanarsın, Türk Sanayisinin durumuna mı yanarsın...Mal üretme Kaka üret diyeceğim Türk Sanayisine ayıp olacak. Kalıpları iyi galiba Kaka'nın. Ha buarada bu rakamlar 2007'nin. Temmuz gelse de bir de 2008'in rakamlarını görsek. Belki o zaman bu ülkenin 150. büyük sanayi firmasının yıllık cirosu bir Kaka eder.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Suat Karaliç & Fatih Terim

Suat Karaliç'i herkes 84 yılında oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçından hatırlar. 1 sezon Fener'de oynayan libero Karaliç 1 gol atmıştır, o da Galatasaray'a. Ve frikikten. Galiba diğer yabancı Repçiç'ti. Maçtan sonra Fatih Terim'in Karaliç'i tokatlaması maçın hatırlarda kalmasının bir diğer sebebidir. Fener-Galatasaray maçının olduğu 8 Nisan 84 günü Lüleburgaz'da Edirne'nin maçı vardır. Smayıl sakat. O zamanlar Sarıyer'de değil Edirne Spor'da.Halil İbrahim ile dayımların muhasebe dükkanına gelirler. Oradan da dayım, Levent Dayım, Smayıl ve Halil İbrahim Burgaz'a Edirne'nin maçına giderler. Yolda fikir değişir. Ne yapacağız biz Burgaz maçında yürüyün Fener maçına gidelim. Tokat olayını birebir yaşayan ekiptir kendileri. Daha sonra Karaliç'in yolu Edirne Spor'a düşer. Smayil'li, GS'li Muhammed'li, Karaliç'li, Arda'lı Edirne Spor. Zaten bir de 90'ların ortasında Selim'li, Hakan Keleş'li, Nurullah Sağlam'lı kadro var başka da yok. Bir maçtan sonra Edirne'de park gibi bir yerde oturmuşlar muhabbet ediyorlar. Levent Dayım "ya Suat sana bir şey soracağım" demiş. Fatih Terim'in Osmanlı Tokat'ının hatırlatmış Karaliç'e. Karaliç demiş ki "yahu o akşam ben neredeydim biliyor musunuz? Taksim'deki Etap Oteli'nde (ismini yanlış hatırlıyor olabilirim) Fatih Terim'le oturduk saatlerce muhabbet ettik. Orada oldu ve bitti. Taraftar yaygarayı koparttı, tribünler karıştı, saha karıştı ama oldu ve bitti. Bitti, gitti.

500. Yazı Anısına (Trakya Hikayeleri)

500. postu giriyoruz. İyiden iyiye kantarın topuzunu kaçırmaya başladığımızı hissediyorum ki tipik "bir "Engin Ardıç" uslübu dört bir yanımı sarmaya başladı. 500. postta bir anımı sizlerle paylaşmak istedim. Ortaokul 1. sınıftayız. Edirne ili Havsa İlçesi Havsa Ortaokulu. Köhne bir konferans salonumuz var. İngilizce sınavlarını ispirtolu kağıtlara oluyoruz. Kafa bi dünya. Trakya itibari ile şikayetçi olan fazla yok. İngilizce sınavlarına A,B,C ve D'ler aynı anda giriyoruz. Tek seferde temizlik uygulaması. Seviyorum ingilizceyi. Fena değilim ingilizcede. Sınıfımızın yarısı köylerden sabah gelip okul çıkışı dönen arkadaşlarımız. İçlerinde tarım ve hayvancılıktan dolayı derslere zaman ayıramayanların sayısı çok fazla. Sabah süte gidip okula gelen arkadaşlarımız var.

Neyse sınava girdik. Duvar dibi kapma telaşı. Ezilenler falan. Bizim ekibin ortalarında ben varım. Arkama doğru da 5-6 kişi var. Sorulardan biri aynen şöyle. "Where do you go to see animals?"Sokağa çıkarım, köye giderim tövbe yarabbi. Hani önceden çalışılmış sorulardan gelir ya sınavda. Cevap "I go to zoo."En yakın hayvanat bahçesi Gülhane'de. Sınıftan kaç kişi İstanbul'a ayak basmıştır bilinmez. Suç bizde ki cevap olarak "I go to Köseömer" (bizim köy) yazmadık. I go to zoo yazdık gitti. Ezberine bilmem ne yaptığımın sistemi. Yalnız sorun şu ki benim "z" harfi "2" gibi.

Neyse...Aradan 10 gün geçti İngilizce dersindeyiz. En arkada 6-7 kişi oturuyoruz. İngilizceci derse geldi ve kafadan bize bakarak kalkın ayağa dedi. Bilemiyorum ki ne b..yedik. Adam disiplin kurulunda olduğu için konunun tuvalatlerin kabile gibi olmasına gelmesini bekliyoruz. Biri paketi sıkıştıyor masa altına. Ulan dedi "hadi hepiniz "zoo"ya gidemediniz. Hem kopya çekiyorsunuz hem de yutturmaya çalışıyorsunuz. Hepiniz "zoo"ya gitseniz sorun olmayacak ama biriniz 300, biriniz 500 biriniz 600'a gitmişsiniz." Benim arkamdaki Cino kopya çekmesi belli olmasın diye 200'ü yani zoo'yu 300 yazmış. Son iki rakamı da değiştirmiyor ki doğru da güme gitmesin. Arkasındaki Çukurköy'lüye demiş ki bana bak ben 300 yazıyorum sakın 300 yazma. Ne yazayım? 400 yaz. 500,600,700,800. Masanın altına girmişim, gözümden yaşlar akıyor gülmekten. Bereket önümde birileri var ki soteleniyoruz. Sen git "I go to 500" yaz. 500. post da böyle olsun.

13 Ocak 2009 Salı

Sabah & Fotomaç

Sabah gazetesi. Gazetenin Dinç Bilgin'den TMSF'ye oradan da 1,1 milyar dolara "bizim Çalık"a satılmasıyla ilgili yazılacaklar beni aşar. Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazeteleri spor sayfalarında gözlemlediğim bir durumu sizlere aktarmak istiyorum. Konu ne Ercan Saatçi'nin Hürriyet'te yazmasının dayanılmaz ağırlığı ne de Milliyet'in Uğur Meleke, Rıdvan Dilmen ve Demirkol'u bir potada buluşturması. Konu şu. Çalık Grubu'nun spor gazetesi Fotomaç, Doğan Grubu'nun ise Fanatik. Fotomaç gazetesi bu blogda da sıkça değindiğimiz üzere masa başı haberleri yaratmada oldukça başarılı. Fanatik eline su dökemez Fotomaç'ın. Fotomaç da Fanatik'ten daha fazla satar ya neyse. Sabah Grubu kardeş Fotomaç'ın haberlerini hem internet sayfalarına hem de sayfalarına sıkça taşırken Hürriyet ve Milliyet çok daha temkinli davranıyor. Bu arada bu yazı son 3-5 günlük periyod dikkate alınarak yazılmamaktadır onu da bilmenizi isterim. Bu süreç son zamanlarda düzelme eğilimindedir. Ama yine de Hürriyet ve Milliyet'i çok taktir ettiğimizden değil. Sabah gazetesinin spor sayfalarının Fotomaç'tan tek farkı köşe yazarları olacaksa ne anladım ben bu işten. Daha bağımsız, daha sorgulanan haberlerin Sabah'ta olması gazete için daha iyidir diye düşünüyorum? Sabah'ta atılan "Ersun Yanal açıklama yaparken Anlayanal, Tokat maçı sonrası Kanaatkar Fener" manşetleri ile Fotomaç'ta Fatih Tekke'nin Beşiktaş'a transferi ile ilgili kullanılan "Tekkelimeyle Kartal" benzer etkinin gazete sayfalarına yansımasıdır. Dikkate mi alırlar, içlerinden küfürü mü basarlar bilemem. Bir yönetici müşterinin şikayetini dinlemiş ve şunu demiş "Bana, benim ürünümü kullanmak için bir şans daha verdiğin için size teşekkür ederim". Şikayetlerin sadece %6'sının dillendirildiği dikkate alınırsa...Matematiğim zayıftır.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Yine Yeniden Fotomaç


Sınavlar projeler derken sıyırdık kafayı iyice. Gece gece projeyle uğraşırken saat ikiye yaklaştığı zaman direk giriyorum Fotomaç' ın sitesine, güncelliyorlar 2 civarı. Okumadan olmuyor bombaları. Top#5 yazmıştık zamanında, bi tane daha hazırlasam düşünmeden koyarım bu haberi. Senna demiş ki;

F.Bahçe'nin eski gözağrısı Senna'da sürpriz gelişmeler yaşandı. Villarreal'in gözden çıkardığı yıldız futbolcu, teknik direktör Aragones'i arayarak, "Burada benim için işler pek iyi gitmiyor. Eğer beni hâlâ istiyorsan gelmeye hazırım"
Hadi buraya kadar olan kısma tamam diyelim, bildiğimiz Fotomaç istihbarat servisi konuşma ele geçirme departmanı. Devamı ise yaratıcılığı bir adım ileriye taşımış;

Çok şaşıran Aragones, "Bu
konuşmadan kimseye bahsetme. Seni arayacağım, benden haber bekle"
yanıtı verdi.
Şimdi ya Senna kaypak adam ağzında bakla ıslanmıyor, ya da Fotomaç' ın yeni yatırımı insansız uçaklar. Gizlice sokulup tepeden kameraya çekip ses falan kaydediyorlar. Ben çözemedim bu işi. Akıl mantık biraz yahu..

11 Ocak 2009 Pazar

Allah Aşkına Ömer Abi (Slow)


Barnetta ilk golü attı. Spiker ancak darbe olursa TRT kadrosundan ayrılacak Ömer Üründül'e sordu.
S: Gole ne diyorsunuz?
ÖÜ: Tipik bir Alman şeysi. E tabi...Leverkusen tam kadro. Galatasaray epey eksik öööeee.
Ömer Abi olimpiyatlara bile el attın...Litvanyalı Yasikeviçyus'u senden dinledik. Az innovasyon be abi. Az alan daraltma...Bol tandem. 5 sene önce Serie A anlatırken bi takım gol yediydi şunu dediydin. E tabi tipik İtalyan takımı. Defansa çekildi golden sonra falan. La la lay lay lay saldır Galatasaray...Siz bağırın ben Levent Özçelik Abi'yle sizi ortaya karışık yapıyorum. Bira, çerez ohhh. Kayınçoyu da çağırdım. Yoksa bizim hanımın bünyesi arka arkaya Tokat-Fenerbahçe, Siena-Juventus, Mallorca-Real Madrid, Galatasaray-Leverkusen, Osasuna-Barcelona, Milan-Roma kaldırmaz. Akın kardeşim her haftasonu BEKLİYORUZ.

Alin Taşçıyan, Recep İvedik, Gora, Arog, Galatasaray ve Diğerleri


Alin Taşçıyan, Sayım Çınar'a röportaj vermiş. Kafa hep futbola gidiyor b.. yiyesiye.
Son zamanlarda gösterime ardı ardına yüksek bütçeli Türk filmleri giriyor. Sizce sinemamız ticari olarak kaydettiği başarıyı sanatsal anlamda ne kadar yakalayabiliyor?
Sinemamız deyince ben evrensel nitelikli filmlerimizi düşünürüm. Zeki Demirkubuz'u, Nuri Bilge Ceylan'ı, Kutluğ Ataman'ı, Yeşim Ustaoğlu'nu, Derviş Zaim'i, Semih Kaplanoğlu'nu ve onların kuşağının uluslararası düzeydeki sinemasını. Onlar Türkiye'de değilse de dünyada ticari başarı elde ediyor ve sanatsal yetkinlikleriyle beğenilip saygı görüyor. Türkiye'deki ticari sinemanın teknik ve sanatsal düzeyi çok düşük. Eğer iddia edildiği kadar yüksekse o bütçeleri nereye harcadıklarını merak ediyorum doğrusu. Senaryolar senaryo yazım tekniğinden nasibini almamış. Görüntü ve ses kalitesi çok fena. Ses kurgusu bilinci hiç yok, miksaj usulen yapılıyor. Müzik kullanımı hepten yanlış. Zaten tamamen popülist yaklaşımlarla gişe geliri elde ediyorlar. İzleyici kitlesinin eğitimsizliğinden, yoksulluğundan, eğlence için televizyona teslim oluşundan yararlanıyorlar. Bari bilete ödedikleri paranın karşılığını versinler. Propaganda içeriğini hiç sevmediğim Hollywood yapımları bile mükemmeldir yapım olarak.

Benjamin Button & Aragones








Bu senaryo tutarsa Fener'i kimse tutamaz.

Allegri Affet Beni

Mourinho Inter'in başına geçtiğinden beri Serie A'yı izlemem için bir neden oldu. Özellikle Inter maçlarının takip etmeye çalışıyorum. Ekran başına da "bi Cagliari geçirse" diye oturdum. Her Inter maçının başına da bu şekilde oturuyorum. O oturuşlarımızı genelde Zlatan şapkadan tavşan çıkartarak bozuyor. Extra Maicon da destek veriyor buna. Gol gelinceye kadar maç Güntekin'le benim aramda gitti geldi. Allegri'ye "habire giydiriyordum". Güntekin'in en hakim olduğu lig Serie A. İtalyan Lisesi'nin bunda büyük etkisi var. Cagliari'nin takım savunmasını regular bir İtalyan takımı gibi nasıl başarıyla yaptığını anlatıyor. Doğruları söylüyor. Güntekin dedikçe de ben "iyi de Allegri kardeşim, insanın aklının ucunda bir kırıntı da olsa hücum olmaz mı diyorum". İçimden ekliyorum. "Elinde Aquafresca gibi bir tabanca var. Biraz orta sahayı itsene adamın ayağı topa değsin, bu adam zaten Inter'in topçusu. İyiden iyiye forvet arayan Inter'e hırs yapmıştır.". Ekliyorum "zaten deplasmanda şimdiye kadar tek galibiyetin var o da Torino'ya" Ekliyorum " sorun takımın güç sorununda değil senin zihniyetinde" Ekliyorum "Mourinho'ya bir kapak yapsananın etkisi var bunda çaktırmıyorum". Demeye kalmadı Walter Samuel sineklendi ve Aquafresca golü yapıştırdı. Maç başına 1 golü olan Cagliari golü buldu. Sonra da Zlatan'ın golü gelinceye kadar Biondini efendinin saçma sağan sağ ayak içi hesaplamasından solayı 1 puana razı oldular. Geleceğim yer şurasıdır. Allegri'den özür dilerim. Aquafresca'nın golünden dolayı değil golden sonra Mancini, Zlatan, Quaresma, Crespo'lu kadroyu görüp gereksiz bir yaslanma psikozuna girmeyip pozisyonlar arayıp bulduğu için. Mourinho'nun takımı yine çökemedi. Sevemedim gitti şu takımı.