4 Ocak 2009 Pazar

Hristo Abi ve Beşiktaş Tribünleri


Uzun zamandan beri yazmak istediğim bir konu. Extensor devreye girmeseydi pek de üzerime vazife olarak görmeyecektim. İnönü tribünlerinin asi yakarışı ve desibel düzeyinde kırdıkları rekorlar. Bol ödüllü uluslar arası reklam ajansları ile çalışsalar bu kadar başarılı tezahüratlar ve pankartlar çıkar mı bilemiyorum. Arkadaş sohbetlerinde defalarca dile getirilmiştir. Her şey iyi güzel de bir tarafta Beşiktaş’ın sezon seyirci ortalamasının kat kat üzerinde kombine satan bir Fenerbahçe, diğer tarafta ise 1905 kombineli Beşiktaş. Sonrası malum. Kadıköy sustu bizi dinliyor. Çok sevdiğim bir Beşiktaşlı abim var. Hristo Abi. Gitmeyenlerden. 85’e kadar kapalının ortasında maç seyreden ve “Beşiktaş benim için bir fenomen” diyen Beşiktaşlı. Öyle böyle sevmez takımını. En ağır sözleri Serdar Bilgili için söyler 5 seneden beri. Beşiktaş’ı yüzüstü bırakıp gittiğini söyler. Haklıdır da. Serdar Bilgili de o tribünlerden küfür yemiştir Süleyman Seba da. Hatta Aziz Yıldırım da kendi tribünlerinden nasibini almıştır. Beşiktaş tarihinde Seba’nın gidişi denince akıllara Ahmet Dursun’un gelmesi ne kadar acıdır değil mi? Bence acıdır, nokta koyalım. 30 Mayıs 2004 yılından bu yana Beşiktaş’ın başkanı. Bu zamana kadar geçen sürede Türkiye Kupaları ile avutulan Beşiktaş taraftarı. Ama konumuz Demirören’in başarıları ya da başarısızlıkları değil. Seba’dan Bilgili’ye kadar “artık mesaj göndermenin zamanı gelmiştir” diye düşünen tribünler neden hala sessiz. Acaba böyle bir dönemi Serdar Bilgili yaşatsaydı neler olurdu? Ne Reina’sı kalırdı ve Laila’sı. Bir tarafta Beşiktaş aşığı Hrsito Abi diğer tarafta Beşiktaş aşığı Beşiktaş tribünleri. Bağcılar’dan Mahmutbey gişelerine doğru inerken orta refüjde dünyaya meydan okuyan küçük bir ağaç var. O ağacın üzerinde de bir kuş yuvası. Sakinlerini bilemem ama o yuva bana hergün ayrı bir yazının konusu olabilecek mesajlar veriyor. O yuvanın sakinleri gibi mi direniyor tek başına Hristo Abi. Hiç sanmıyorum. Yalnız mı hiç sanmıyorum. Eeee boşuna denmemiş “sevgi eylem gerektirir” diye. Sevgi “desibel de gerektirir” elbet. Gerektirir gerektirmesine de “bu kadar sessizliği sezon ortası takımın moralini bozmamak edebiyatına oturtmak” o zaman “geçtiğimiz sezonları kazanılan kupalara mı oturttunuz sessiz kalarak" diye sordurtur. Desibel düşer diye mi bu sessizlik? (istediğiniz tonlama da okuyabilirsiniz) Kombine 1905’ten 5000’e çıkar ve desibel biraz düşer. Biraz da tribün gelirleri artar. Ama Beşiktaş’ın daha az desibele daha çok Hristo Ağabeylere ihtiyacı var. Kaz Dağları, Filistin, terör, gibi konulardaki duyarlılığını tam bir sivil toplum kuruluşu duyarlılığı ile ortaya koyanların bu başarısızlığı “yıllardır ırmaktayız biz yine de at değiştirmeyelim” felsefesine dayandırması birçok soruyu akıllara getirmiyor mu? Çarşı herkese karşı, Demirören’e acaba neden değil karşı? Demirören sen bizim herşeyimizsin, Hristo Abi sen bizim…Sevgi çiçeğimiz.