27 Ağustos 2008 Çarşamba

Tıklanma Rekoru


Hakikatten Milliyet' in internet sitesinin küçük hesaplarda olduğunu görmek canımı sıktı. Aynı zamanda kandırıldım. O da ayrı canımı sıktı. Zenith ile CSKA oynamış. Oyuncularımız da oynadıkları futbolla göz doldurmuş. Tamam diyorsun ve tıklıyorsun. Bakalım neler yapmışlar, öğrenelim. Bir bakıyoruz ki CSKA’da Caner 70 dakika oynamış ama Fatih Tekke kart cezalısı olduğu için oynamamış. Şimdi haberin başlığı ne? Fatih ve Caner rakip oldu. Tamam Fatih oynamasa da rakip olabilirler. Ama kardeşim haberin altında “oynadıkları futbolla göz doldurdular” diye yazıyorsun. Tıklatıyorsun ondan sonra Fatih cezası sebebi ile oynamadı diyorsun. Bu adam nerede göz doldurdu? Moskova parklarında mı? Siz böyle haberlere tıklatıp küçük hesaplar yaparsanız, bir gün kimse tıklamaz üzülürsünüz. Yapmayın böyle. Kimse kandırılmak istemez.

Psikomarketing Bozukluk?


“Bir gün her evde Likidgaz olacak” yazıyordu önümdeki tüp kamyonunun arkasında. Beşiktaş Likidgaz Bayii. Beşiktaş’ın dar sokaklarından Barboras’a çıkar gibi bir andan genişledi düşüncelerim. Annemin ördüğü kazağı söker gibi yürüdü gitti. Her evde birgün Likidgaz olacaksa Milangaz üretilmeyecek mi? Firma bu sloganın altında ne kadar eziliyor? Ya da tüketici vay be adamların inancına bak, azmine bak diyerek satınalma kararlarının içerisine daha mı fazla Likidgaz sıkıştırıyor? Acaba neden ayrı ayrı Milangaz ve Likidgaz bayilikleri verilmiyor? İstanbul’a gelen doğalgaz Likidgaz’ı hiç mi etkilemedi? İnsanlar doğalgazı sadece ısınmak için kullanıyor da mutfaklarına bağlatmıyor mu yoksa? Bağlatıyorsa bu sektörün geleceği ne olacak? Demirören’de çalışanların mutfağında doğalgaz olsa dahi Likidgaz ya da Milangaz mı kullanılıyor? Birgün herkesin Fenerbahçeli olacağına Fenerbahçe taraftarları ne kadar inanıyorsa Likidgaz bayileri de o kadar mı inanıyor? Galatasaray taraftarı bu gidişle hiç Fenerbahçeli kalmayacak düşüncesini Aygaz bayileri Likidgaz bayileri için mi düşünüyor? Yıldırım Demirören bu slogana Aziz Yıldırım’dan önce mi yoksa sonra mı tamam dedi? Ya da ben manyak mıyım yoksa pazarlama mı manyak? Ya da birgün baklavanın yanında 20 küçük şişe suyu ve ıslak mendil getirdiğim zaman mı manyak olacağım. Ya da tatlıyı karışık aldığım zaman mı? Yoksa hep manyak olmak için mi çabamız.

Hamidiye Kaynak Suları


Ne zaman uçsam bir şeyler yakalıyorum. Biri “kaybettiğimiz mesafeyi havada kapatacağımızı düşünüyorum” der biri kolonyalı mendili unutur. THY Ankara seferinde Hamidiye Kaynak Suları dağıtıyor. Suyun üzerinde aynen şu yazıyor. Sipariş Hattı 4441902. Yani diyor ki Hamidiye beni sipariş için ara arkadaş şikayet ya da memnuniyetini bildirmek için arama. Paradan haber ver bana. Sudan ne şikayetin olacak senin. Arasan arasan sipariş için ararsın. Kendimi 100 YTL'lik banknot gibi hissettim. CRM'de son nokta. Alo sipariş hattı. Hamidiye'de.

Kesmece mozaik


TRT’de yayınlanan Kırık Hayatlar filminin muayene sahnelerinin makaslanması üzerine Akşam gazetesinin yaptığı haber sonrası TRT bir açıklama yapmış. Demiş ki; ben bu filmi Uğur Film’den bu şekilde aldım. TRT’nin açıklaması bu. Tamam öyle diyelim. Şimdi ben de Kanal 7’den bir açıklama istiyorum. 2 Temmuz akşamı yayınlanan “Bitirim Kardeşler” filminde, ölüm döşeğinde yatmakta olan Hulusi Kentmen, oğulları Kadir İnanır ve Kartal Tibet’in barıştığını görüp odayı terk ettiklerinde yatağın altından hatununa şarabı çıkarttırıp kafasına dayıyor. Dayayamıyor çünkü makaslanıyor. Oralar kayıp. Uçmuş. Hayır küçükken seyrettiydim oradan biliyorum o kareleri. Efendim bir de kanallarımız malum sebeplerden dolayı sigara içilen kareleri mozaikliyor. Filmin hamam sahnesinde Kartal Tibet nargile içiyordu. Nargilenin ağız kısmı mozaikli. Gelgelelim marpuc kabak gibi ortada. Şimdi ne yapayım ben güleyim mi ağlayayım mı? Daha fazla dikkat çekmek için mi yapıyoruz bunu, yoksa bak çocuğum ne kadar kötü bir şey TV’de bile göstermiyorlar demek için mi anlamadım? Ha unutmadan….Herhalde Kanal 7 de x filmden aldı filmi ve film de bu şekilde Kanal 7’ye gönderildi zamanında…Makaslı şekilde. Ondan yok şarap sahneleri...Aynı TRT’de olduğu gibi. Diyeceğim bir gazeteci farketmiş ve yazmış…Niceleri oluyor niceleri… makasların farkında mısınız?

Bir Trakya Masalı


Adaş nabuyun be?” diyerek başlar soru ve “iyi be adaş sen nabuyun? diyerek cevaplanır. Soruya soruyla cevap verilir anlayacağınız. Bu replik hiç değişmez Trakya’da. Repliği de bırak herkes adaştır birbirine karşı Trakya’da. Mehmet, Mehmet’e de adaş der Ahmet’e de adaş der. Herkes “Aga” olur. “Agacım nabuyun be?” tümcesi, “Agacım sana birini sorcam Domurcalı küyünden” tümcesiyle hiç tanımadığınız birine köy meydanında da sorulabilir. Yadırganmaz. Eğer tanınılıyorsa anında cevap verilir. Çiftçisi bol olduğu için hava tahmin raporları ve mevcut hava durumu hakkında yorumlar köy kahvelerinde bitmek bilmez. Saatleri alabilir. Hele hele kaldırılmayan ürün varsa aman aman. Bünyamin Sürmeli gelip “yeter be ya” diyerek %100 ne olacağını açıklasa dahi hava üzerinden yorumlar bitmez. Geçmiş yıllardaki hava durumu efsaneleri sürekli anlatılır. Hangi köy kahvesine girerseniz girin “Trakyalı olduğunuz hemen çıkarılır”. Sen kimin çocuğu be? sorusu meşhurdur bu tanışma aşamalarında. Kahvede bulunan hemen hemen herkes tekrarlı “hojdeldiniz hojgeldiniz” demeyi ihmal etmez. “Ne arıyo bunlar burada be ya” tadında rahatsız edici bakışlar pek olmaz. Alkolü bol olduğu için kavga gürültüsü de olur. Bir kavga çıkar üst mahallede kol kırıktır, alt mahallede ise turp gibidir kavganın kahramanı. Çiftçilikten kaynaklı özellikle kış mevsimi zaman bol olduğu için erkekler arası dedikodu hiç bitmez. Trakya’da erkekler daha dedikoducudur. İtiraz eden olmaz sanırım. Özellikle pazara gidilir ve pazarda gezilir. Niye? Çünkü köyden manitalar gelir de ondan be ya. Pazarda iki erkek elinde tek torba poşet olmadan dolaşır. Hele iki güzel kız var da her kesişme noktasından karşılarına çıkılır. Manitalar da göz gibi bakar pazara gelmeye o da ayrıdır ya neyse. Berber, kahve, lokanta, lokal, dernek, kooperatif her nereye girerseniz girin Atatürk’ün resmi ikişer üçer asılıdır. Türk bayraklarını bolca görmek mümkündür esnafta. Hatta traktörde. “Ah be demiş Kemal Agam olsaydı şimdi böyle olmazdı. Ah be demiş şöyle olmazdı. Öyle Kemal Agam, böyle Kemal Agam. Dayanamamış sormuş dinleyen. Kim demiş senin Kemal Agan? Şaşıran bir yüz ifadesiyle “Atatürk be ya.” diyerek cevap gelmiş. Bitmeyen muhabbetler. Alkol almak için zaman ve mekan hemen yaratılır hiç problem olmaz bu tip şeyler. Sorun yaratmaya değmez. Nabuynuz? denilirse mazot aluyuz şekline bir cevap gelmesi kuvvetle ihtimaldir. Atatürk de çok içermiş be ya diyerek bir güzel altlık yapılır duruma. Unutmadan küçük olan herkes de “yiğenim” diye çağrılabilir. Mahsuru yoktur. Boşnakça ve Pomakça konuşulan köyleri çoktur ama Türk Bayrağı ve Atatürk posterinin altında yapılır bu konuşmalar. Art niyet yoktur. Genelde bölge halkı Bulgaristan’a gitmeye meraklıdır ama Bulgaristan denmez. Bulgar’a gidiyorum denir. Particilik muhabbeti yıllar biter ama bitmez. Hele birileri başka partiye geçtiyse aman aman. Soğuğuna alışık olmayanlar epey bi afallar? Ben şurada kaldım, burada askerlik yaptım diyerek başlar ama Trakya ayazını yiyince “valla Erzurum bu kadar kesmiyor” laf arasına sıkıştırılır. Gerer adamı. Yüz felcine müsaittir. Hatta bu tip erkeklerin rüzgarı alan merayı çıkartılması uygun olur ki ısınmak için cigara yakmak mecburiyetinde kalsın. O ona yeter. Çoğu göçmendir bu toprakların. Boşnak, Pomak, Arnavut, Bulgaristan muhaciri, Selanik göçmeni gırladır. Alevi köyleri de vardır. Güzeldir memleketim. Herkesin memleketi gibi.

Efsane Kızılyıldız


90-91 yılında son Şampiyon Kulüpler Kupasını kaldırırken hatırlarım Kızılyıldız’ı. Çocukluğumun efsane takımıydı. Batı Avrupa takımlarını madara ederken Kızılyıldız’ı seyretmek ayrı bir zevkti. Robert Prosinecki, Dejan Savicevic, Belodedici, Vladimir Jugovic, Darko Pancev, Mihajlovic, Mrkela, Najdovski, Stojkovic bir dönem Avrupa’yı sallamıştı. 12 yaşındaydım ama Bayern Münih-Kızılyıldız eşleşmesinden sadece 2 kare aklımda vardır. Biri Prosinecki’nin ayağından kapılan top sonrası Bayern taraftarının ayağa kalkması. Maç boyu deli etti hepsini. İkincisi de ırkçı Mihajlovic’in Belgrad’daki füzesi. Bu takımın çoğu Avrupa yolunu tuttu. Savaş olmasa bile tutacaktı zaten. Ama iki kralın macerası çok hüzünlü idi. Biri Prosinecki bir diğeri Pancev. Tutunamadılar. Real Madridler, İnterler yaramadı kendilerine. Ama onlar her zaman benim gözümde efsane olarak kaldılar. Bu takımın iskeleti 87’de 21 yaşaltı Dünya Şampiyonası’nda Şili’de şampiyon oldu. Dünya Şampiyonu Yugoslavya. Bir de tabi bu takımda Davor Suker’i unutmamak lazım. Her ne kadar Crvena Zvezda’da oynamasa da bu genç takımın belkemklerinden biriydi kendisi. Özellikle 30’lu yaşların henüz başındakiler zannederler ki bu takım 90-91’de kupayı almıştır onun dışında hiçbir şey yapmamıştır. Öyle değildir tabi. Hatta şöyledir. Özellikle Avrupa Kupası macerasında Partizan’ın hep abisi, yol göstercisi olmuştır ama Partizan hiç bu yoldan ilerleyemem, Grobari’nin yolunu takip edip durmuştur. 91-92 sezonununda Barcelona ilk Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğunu kazanırken 2. turdan sonra 2 grup yapılmış ve bu gruplardan birinci çıkanlara final oynatılmıştır. Crvena Zvezda bu grubu 2. sırada tamamlayarak elenmiştir. Sampdoria gruptan lider çıkmış ve Barcelona’ya Wembley’de boyun eğmiştir. Koeman ne vurmuştu be araya sıkıştırmadan edemeyeceğim. Yani demek istediğim aslında Kızılyıldız 91-92’de Şampiyaonlar Liginin yarı finalistidir bana göre. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda 56-57’de yarı final oynamış ve Fiorentina’ya mağlup olmuşlardır. 57-58’de çayrek final, 70-71’de yarı final, 73-74’te çeyrek final, 80-81’de çeyrek final, 81-82’de çeyrek final, 86-87’de çeyrek final görmüş ve elenmiştir. Zaten savaş sonrası elde ettiği hiçbir başarı olmamıştır. Kızılyıldız 78-79 yılının UEFA Kupası finalinde Mönchengladbach ile finalde karşılaşmış 1-1 ve 0-1’lik skorlarla kupaya veda etmiştir. Futbolun daha endüstriyelleşmeye başlamadığı zamanlarda vardır Kızılyıldız. Endüstriyelleşmeden ve savaştan sonra yoktur.

Üç Aslan' a Bir Eşek


Dünya futbolunun ağalarından İngilizlerin amblemidir 3 aslan. 2006 yılında kupadan elendikleri zaman atılan manşetlerden biridir yazımın başlığı. Üç aslana bir eşek. Eriksson eşek oldu yani. Bakın ben size ne diyeceğim. 66 Dünya Kupası’nın dışında milli takımlar seviyesinde ne yapmıştır İngiltere. Hurst vurdu ve gol oldu. Bana sorarsanız o top hala çizgiyi geçmedi de neyse. Nasıl geldi İngiltere finale. Dünya futbol lobisinin baş aktörü olmasına rağmen "bu kadar az başarı" kocaman bir "kral çıplak" vakasıdır İngiltere için. Budur milli takımlar seviyelerindeki başarıları. Avrupa futbol şampiyonasının her zaman Dünya Futbol şampiyonasından daha zor olduğunu iddia etmişizdir. Ya kardeşim 60’tan beri bırakın kupanızın olmasını bir finaliniz olsun yahu Avrupa’da. Bir milli takım bu kadar mı Liverpool ve M.Utd’ın gölgesinde kalır. Bu kadar mı N. Forest’ın gölgesinde kalır. Kendi kulüp takımları karşısında bu kadar ezilen başka bir ülke var mıdır? 13 Avrupa kupası, kazanan 9 ülke. Bu 9 farklı ülkenin içerisinde İngiltere yok. 13 Avrupa kupası 12 final oynayan ülke. Kupayı 1’den fazla kazanabilen 3 ülke var. 3 kez Almanya, 2 kez Fransa, 2 kez İspanya. SSCB’nin 4 finali olup 1 şampiyonluğu olması da ayrı bir boyut. Yugoslavya’nın 2 finalinin 0 kupasının olması da. 3 Dünya şampiyonluğu olan İtalya’nın sadece1 Avrupa şampiyonluğunun olmasını hiç mi yazmasaydım. Portekiz oynadı bu finali, Danimarka oynadı, Yunanistan oynadı, Belçika oynadı sen oynayamadın. Bu ülkeleri küçümsediğim için değil, artık biraz saygı göstermeleri gerektiğini düşündüğüm için İngilizlerin. Anlayın artık bazı şeylerin yanlış gittiğini. Olmadığını. 66 o kadar küçüldü ki artık ben sizi rahatlıkla görebiliyorum. Dayanamıyorum yazacağım. 50, 54, 58, 62 dünya kupalarında İngiltere sırasıyla 8., 6., 11., 8. oldu. 66 Dünya kupasında aaaa 1. Ne hikmetse. 70’de 8., 74 ve 78’de yok.82’de 2.turdan şut, 86’da çeyrek finalden şut. 90’da anlı şanlı bir yarı final, 94 yok, 98’de 2.turdan şut, 02’de anlı şanlı bir çeyrek final daha. 2008'de Polonya var sen yoksun. Yani ortalarda yoksun, kupada yoksun. Sanki üç aslan hep aslandı da Eriksson'un eşekliği bize baki kaldı.