12 Eylül 2009 Cumartesi

Tabata Sendromu (Devre Arası yazısı)


Geç kalmış bir yazıdır bu. Bir yönetim düşünün ki Demirören'in başkanlığı boyunca Türkiye Kupaları'yla taraftarını uyutmaya çalışsın? Bir yönetim düşünün ki 6 senede bir sadece forması bile şampiyonluk için yeterli olmasının bilincinde olmasına rağmen taraftarına sözde muhteşem başarılar kazanılmış soslu yemekler servis etsin? Bir yönetim düşünün ki son şampiyonluğunu 2003'teki son şampiyonluğun aksine FB ve GS ligde olmadığı için kazansın? Bir takım düşünün ki taraftarı da bunun bilincinde olsun? Bir takım düşünün ki Demirören başkan olduğu sürece 6 sene daha FB ve GS çuvalladığı zaman şampiyon olması mümkün olsun? Bir başkan çıkıyor ve 10 numara adam alacağım diyor. Denizli de yok yok 10,5 numara lazım diyor. Delgado gibi durumu belli bir adamı 5 ay bekliyorsunuz, sonra transferin bitmesine 2 gün kala Tabata'yı alıyorsunuz. Sonra başlıyorsunuz Tabata'ya sallamaya. Taraftarı Tabata'ya karşı kışkırtıyorsunuz. Neymiş Antep'ten Manchester United maçınaymış. Diego'yu mu bekliyorsunuz son 2 gün Juve'den? O kadar para verilir miymiş? Siz dua edin Antep 8'e değil 18'e çakmadı Tabata'yı size. Ben Antep Başkanı olsam BJK'nın malum durumlarını da göz önünde bulundurarak son 2 gün 12-13 derdim. Paşa gönlünüz bilir. Kaşınıp dur 5 ay boyunca sonra vay efendim Tabata'ya UCL'de piyasa mı yaptıracağız? E seni Yusuf şampiyon yaptı ya. Tabata'nın günahı ne? Ernst diyorsun, Fink diyorsun, Yusuf diyorsun, Serdar Özkan diyorsun, Ekrem diyorsun sonra oooooo Tabata sen kimsin diyorsun? Ha sanki kadroda Alex'in, Elano'n, Santos'un, oyun buyun var, sen Tabata'yı beğenmiyorsun? El birliğiyle adamı yemeye çalışacağınıza el verin de takıma biraz katkı sağlasın. Suç Tabata'nın değil. Tabata Beşiktaş için yeterlidir.

Milli Marş Komedisi


Avrupa Baketbol Şampiyonası'ndaki ilk maçımız olan Litvanya maçından beri milli marşımızın ilk kıtasını dinliyoruz sonrası kayıp. Koskoca Türkiye Basketbol Federasyonu'ndan yok mu bir uyanan? Allah aşkına çocuklar İstiklal Marşını söylemeye başlıyor sonra kafalarına göre tamamlamak zorunda kalıyor.

10 Eylül 2009 Perşembe

Senden, Benden, Bizden...


İçim yanıyor desem ne kadar kendimi ifade edebilmiş olurum bilemiyorum. 2010'a 1 kala İstanbul'u sel vurdu. Trakya'da hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ölü sayısı 31. Zaman'ın manşeti "Yüzyılın Felaketi". İç sayfalarda da "Erdoğam DSİ'yi 2006 yılında uyarmış" başlıklı bir başka ayrıntı. Bugün sabahtan akşama kadar tek bir şeyi düşündüm. "AKP oy oranını sürekli arttırıyor ama İstanbul'u bir türlü alamıyor. 20 seneden bu yana da bu şehri RP-AKP yönetmiyor. X parti yönetiyor. Bu giriş inanılmaz sert oldu. Bu sebeple ben bile korktum. Biraz yumuşatmak lazım. Değiştiriyorum. Son belediye seçimlerini Topbaş kazanamadı ve Kılıçdaroğlu kazandı. 5,5 aydan bu yana da İstanbul'u yönetiyor. Sizce bu felaketten sonra ne olurdu? Geçtim 20 seneden beri bu şehrin tek elden yönetilmesini? Artık bu ülkede doğru ya da yanlış yok. Bizimkiler ve diğerleri var maalesef. Kılıçdaroğlu ya da bir başkası 20 sene değil 5,5 aydan beri bu şehri yönetseydi 10 Eylül sabahı Zaman gazetesinin manşeti ne olurdu? Yüzyılın Felaketi mi yoksa Yüzyılın İhmali mi? Oturur ağlarım bu zihniyete. Senden, benden, bizden zihniyetine. Hangi TV kanalını izliyorsam, hangi gazeteyi okuyorsam kafam puslu. Hep puzzle birleştiriyorum. Peki sorarım size siz ne için varsınız? Sendeni, bendeni, bizdeni korumak için mi kamu yararı için mi?

6 Eylül 2009 Pazar

Cumhuriyet ve Raydan Çıkanlar (Adana Demir-Livorno maçı üzerine)


Cuma akşamı saat 21:00'da karşılaştı Adana Demir ile Livorno. Maçtan önce iki kulübün tarihine ilişkin yazılanlara eklemeler yaparak konuyu dağıtmak yazımızın amacı değil. Cuma günü açıkçası maçın bir TV kanalından yayınlanmasını da pek istemiyordum. Sanki ertesi gün koşarak gazete alıp acaba neler olmuşu okumak bu maçın oynanma amaçlarından birine daha fazla hizmet edecekti. Ve bizim kıyısından yakaladığımız geçmişimize götürecekti. Hem devre arasına daya reklamları, daya maça Adana firmalarının bant reklamlarını derken daha da endüsrtiyel bir yapıyı cukkadanak oturtacaktık maçımızı. Sonra maçı anlatan başlardı ırkçılıktı da endüstriyel futboldu da, zarttı da zurttu da. Böylesi daha güzel oldu boşverin siz. Cumartesi günü Radikal gazetesi maça epey yer ayırmıştı. "Adana'da Kızıl Gece" diye açıp okuduk. Zaten önemli olan maçın atmosferinin anlatılmasıydı. Yoksa bu maç vesilesi ile Adana Demir ve Livorno tarihleri hakkında okuduklarımız yanımıza kar kaldı. Adana Demir'in defansının aksamasını, Livorno'nın orta sahada basmasını neyleyleyim. O yüzden pazar günü de biraz Cem Dizdar'dan faydalandık Milliyet'te. Aynen düşündüğümüzü yapıp o ortamı bize yaşatmak için çaba sarfetmişti. Yeri biraz daha geniş olsaydı daha bir güzel olurdu ya neyse. Eline sağlık diyelim. Kalkmış gitmiş Adanalara. Bunun dışında takip edemeyip maçta yaşananları yazan ulusal basınımız varsa kendilerinden özür dilerim. Asıl geleceğimin yeri ise sona sakladım. Cumartesi günü Cumhuriyet'i açtım. Bakalım maçla ilgili neler vardı diye. Normal bir maç yazısı. Dostça bitti falan filan. Oyunculara yıldız falan da vermişler. E dedim normaldir. Maç bitti 23:00'da. Yazmaya zaman yok. Pazar günü geniş geniş girerler maçı pazar ekinde. Spor sayfasına girmesinlerdi zaten. 2 sayfalık cumhuriyet sporun 1 sayfasının %70'i ilan olur genelde. Diğer sayfada da "ulusal maç"ın olması normaldi. Nitekim 3. sayfada haber vardı. Başlık "Yoldaşlar Bulştu". Yusuf Baştuğ'un haberi. Tamamen şu oldu bu oldu diye yazılan, hiçbir duygunun yer almadığı, her muhabirin rahatlıkla yazacağı bir yazı. Tribünlerde şu pankartlar vardı, bu pankartlar vardı, şu pankart asılınca polis müdahale etti. Bitti, gitti maç da berabere bitti. Şimdi soruyorum gazetenin spor müdürü Arif Kızılyalın'a. Böyle mi girmeliydi bu maçı Cumhuriyet gazetesi. Maçtan 1-2 saat önce bir arkadaşımız tribün liderleriyle konuşsaydı, maçı onlarla seyretseydi, Livorno'nun tribün liderlerinden birinden görüş alınsaydı, tribünler daha bir güzel anlatılsaydı, biraz içinizde hissedilseydi bu maç. Fena mı olurdu? Biz her pazar hükümete giydirdiklerinizi okuyalım diye Cumhuriyet gazetesi almıyoruz. Anlamadınız galiba?

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Fener taraftarının kadro yapma hastalığı


Şu yazıyı yazmamın sebebi Alper'dir. Ne zaman Fener köy meydanındaki mayıslar gibi ortalığı öbek öbek kirletmeye başlar o zaman Fenerli refleksi devreye girer ve hemen kadrolar yapılır. Fener taraftarında kadro yapma hastalığı vardır. Sion maçından beri kadro yapıyorum da yazma gücü bulamıyorum. Yaz bakalım bir Fener 11'i? Öncelikle şuna inanıyorum ki benim düşündüklerimi Daum gani gani düşünüyordur. Bak mesela Aragones bunu düşünüyordur diye hiç yazamadım geçen sene. Neyse...Kazım'ı uzun kış gecelerinde Nu Teras'a bağlayacaksın, Carlos'a da mektup atacaksın. Brezilya'da okusun bol bol. Kazım-Alex-Santos 3'lüsü var olduğu sürece Emre üst üste 3 maç oynayamaz. Ya sakatlanır ya kart cezlısı olur. Kemalettin Efendi'ye bağlar. Maç bir ara Manisa orta sahası ile Emre arasında oynanıyordu. Baroni'ye hiç girmeyeceğim. Onun daha kredisi var. Bu şekilde devam ederse bizim oralarda bir laf vardır onu kendisine ileteceğim. "Tavşan Boku". Yani ne kokar ne bulaşır. Öyle. Emre ve Baroni'nin Hint fakirini oynamasını istemiyorsan Alex'i Topuz'la desteklemek zorundasın. İster Topuz'u sağ bek Gökhan'ı orta saha yap ister tam tersi. Ben sağı beraber paylaşmaları gerektiğini düşünüyorum. Yetti mi? Yetmedi. Çünkü Carlos Efendi'nin yerine Uğur ya da Vederson yapacaksın ki Emre ve Baroni biraz daha Allah razı olsun desin. Bir tarafı yedeklemek işe yaramıyor. Uğur'un kafasına vura vura sol bek yaparım. Santos'la markete yolların, Reina'ya yollarım, yollarım. Ki Uğur'a az sallamadım buradan. Ama hücum gücü yüksek bir oyuncunun defansif özelliklerini geliştirerek iyi bir bek olması benim için lütuf ötesidir. Baş harfi Ayhan Akman. Antep ya da Beşiktaş'taki gibi oynamaya devam etseydi şu an Ayhan'ı Gaziosmanpaşa'dan alırdık Tarık Daşgün formatında. Döve döve öğreteceksin sol bek oynamayı bu adama. Sadece Emre ve Baroni'nin keyfi için değil. Lugano ve Bilica gibi iki aşırı seri adamın soluna ve sağına iki pır pır koymuş olursun ki tuvalet kağıdını kolay yetiştirebilsinler. Şimdi gelelim neden bu şekilde yazdığıma. Ben Daum'un 4-2-3-1'inden kolay kolay vazgeçeceğimi zannetmiyorum çünkü problemin orta sahadan kaynaklandığını biliyor. Alex'den vazgeçeni futbol tanrıları çarpacağı için konu Semih mi Güiza mı değil. O başka bir yazının konusu. Yukarıda sıraladıklarımı doğrultusunda benim takımım ahanda budur.


Volkan

G.Gönül-Lugano-Bilica-Uğur Boral

Baroni-Emre

Topuz-Alex-Santos

Şentürk

21 Ağustos 2009 Cuma

Sahalarda Kırıtan

Yıllar önce Galatasaray SION'la oynadıktan sonra Kadıköy'de şöyle bir tezahürat yapılıyordu.

Takmış kafasına Şampiyonlar Ligi'ni Kadıköy'e gelmiş hava atıyor
Mahalle takımı SION'u da yenmiş Cim Bom havalarda uçuyor
Seni gidi sahalarda kırıtan
İlie, Hagi, Şaban
Fenerbahçe geliyor arkadan
Yakalarsa beş beş (Tarkan'ın yakalarsam muck şarkısının melodisi ile okuyunuz)

Sürekli dilim beynime yapışmış şekilde ENEZ'de bir kahveye oturdum. Bi arkadaş zoruyla oldu biraz."Seni gidi sahalarda kırıtan"..."Seni gidi sahalarda kırıtan"...Sol el ve sol ayağını kullanan biri olarak PAITO ne zaman Kazım'a çakacak diye bekledim durdum. Bi niyetlendi ama...Sahaların kırıtanını da bulmuş ve rahatlamıştım. Daum Deniz sakatlanmasaydı daha fazla sabreder miydi? Sabrederdi. Ama ben sabredemedim. Biri anlatsın yoksa Abdülkerim tarzı birine denk gelecek gereğini yapacak. Bir gün Kadıköy'e giderseniz Şentürk'ü toplu ve topsuz özellikle seyredin. Özellikle topsuz seyredin. Hele hele Alex'siz bir Fener'de ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Ayrıntıya girmeme gerek yok. Ha Koch takımı öttürüyor anladığım kadarı ile. Canı sıkılan arka adaleyi tutuyor ki ben anlıyorum neden olduğunu...Topuz Bey bu Kazım'ı seyrettikçe sen benim Mc Manaman'ımsın. Fener'in daha çok işi var. Emre Tilev'in ağzına bakarsak. Ver gazı da DSmart satılsın. Sağlıcakla kalın.

11 Haziran 2009 Perşembe

Messi Fener'de (alem tık olmuş)

Hürriyet Spor'un internet sayfası Fotomaç'ın webteki yansımasıdır. Fotomaç'ın bu kadar sık güncellenen bir web sitesi olsaydı herhalde Hürriyet'in eline su dökemezdi. Önce "Ronaldo Real Madrid'de" diye tıklattırdılar, ondan sonra "Arda seneye yok" dediler. Arda-Ribery-Bayern üçgeni olmasa hadi lan diyeceğim ama...Acaba mı dedim? Daha önce adını hatırlayamadığım bir gazeteci yazmıştı konuyu. Adını hatırlayamadığım için huzurlarınızda kendisinden özür diliyorum. "Hani Ankara'da Cindy isimli bir travesti öldürülmüştü. Hemen sayfanın altında da Cindy'nin fotoğraf galerisi konulmuş. Bir insan bıçaklanmış ve ölmüş birileri de o insan üzerinden rating kavgası yapıyor " tarzı birşeyler yazmıştı. Öldürülen Ankaralı travesti Cindy'nin fotoğrafları için tıklayınız...Neyse...Ronaldo haberine tıklıyorsunuz, "Man U şu kadar teklif etti "diyor, Arda'ya tıklıyorsunuz "Arda bir sene daha Galatasaray'da" diyor. Şimdi burada boş boş yazı yazıyoruz. Çünkü bilişimle ilgili yasaları bilmiyoruz. Var mı bu işlerden anlayan hukukçu bir kardeşimiz. Hürriyetin ahlakını tartışmıyorum dikkat ederseniz. Tıklattı da, vay efendim kandırıldık da demiyorum. Diyorum ki yok mu bunun yasal bir süreci. Fazladan 50.000 tıklattırdın ya...Sana tıklatacak bir kanun var mı bu ülkede yok mu? Eğer sana tıklatacak bir kanun yoksa yarın "Messi Fener'de" diye bir başlık atıp tıklayınca da başkanlar görüşüp 2025 için sözleştiler diye bir haber yapar mısın benim hatırıma...Hadi kırma beni...

29 Mayıs 2009 Cuma

Hep Çuvallayacak Değiliz Ya


Vay Be. Arada sırada doğru tahminlerimiz de oluyormuş. Belediye düşer dedik. Tokat gibi çarptı. Hatta hükümet düşmesini istediği için düşecek dedik üzerine bir de Kasımpaşa çıktı. Arada sırada doğru yazdıklarımız da oluyormuş. 29 Ekim tarihinde Mustafa Denizli Şampiyon Yap Bizi başlığında bir yazı yazarak Beşiktaş'ın şampiyonluğunu ilan etmişim. Zamanı olan linkten bir okusun. İşin garibi Sami Yen'de Galatasaray Beşiktaş'ı 4'lük yaparken Galatasaray taraftarı "Beşiktaş Kümeye" diye bağırıyordu. Nereden nereye? Belki biraz absürd olacak ama ben olsam Mustafa Denizli'ye teşekkür ederim, yollarımı ayırırım. Mustafa Denizli Beşiktaş'ı şampiyon yapar ama ileriye taşıyamaz. Yani Avrupa'da başarı gelmez. Tabi bu benim şahsi düşüncem. Denizli, Denizli'ye bir güzellik yapıp yazdıklarımızı yine yedirir mi? Bekle gör ama pek sanmıyorum. Denizli giderken yanında birilerini de götürecektir. Yani Denizli Demirören'in son şansı. Güle güle demek bir kenara dursun daha sıkı sarılacaklardır birbirlerine.

26 Mayıs 2009 Salı

Koş Neretva Koş


5. Fıratpen Koşusu 7 Haziran günü saat 10:00'da Belgrad Ormanı Neşet Suyu parkurunda gerçekleşecektir. Katılım ücretli olup bana mail atanlara ücretsizdir. Mailde isim soyisim ve yaş bilgilerinin olması yeterli olacaktır. Aksilik çıkmazsa her pazar spor salonlarından kendimizi kurtarıp Belgrad'a uğrarız. 12,000 metremizi yaparız. Bunun daha sıkı kahvaltı yapabilmek için olduğu söylense de asıl amaç sağlıklı bir yaşamdır. Koşuyla ilgili daha fazla bilgi için http://www.istanbulmasterleri.org.tr/ adresi ziyaret edilebilir. Yarışta ister koşun, ister yürüyün. Taktir sizindir. İlla da atlet olmanıza gerek yok. Herhangi bir sağlık sorunu için ambulansımız ve doktorumuz hazır bulunacaktır. Ha bu arada Belgrad'a giriş ücretlidir. Bu konuda bir şey yapamıyorum Orman Genel Müdürlüğü her araçtan 8 TL'yi anında alır gözünün yaşına bakmadan. Bahar geldi her yer yemyeşil bu arada. İyi olun, iyi kalın. Sporla kalın. Sportif kalın. Hayatınıza spor katın. Bir maç eksik seyredin spor yapın. Kenara yazın.
Late Post: Turuncu şortlu benim. Ödül verdiğim arkadaş parkuru 20 dakika tam koştu. 18.20 koşanı duydum. Daha ötesi efsane.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Biz Karşıyakalıyız


Tabi ki gönlümüz Karşıyaka'dan yana. Bunun sebebi de İzmir'den bir takım olsun, ligin güzelliğine güzellik katsın değil. 4-5 sene önce İzmir'in 3 kulübünün göğüs sponsoru çalıştığım firma olmuştu. 3 markayı paylaştırmıştık. Sözleşmeyi imzalamak için bastık İzmir'e gittik. Yanlış hatırlamıyorsam bir tenis kulübünde imzalar atıldı. Kulüpten ayrılırken bizi alma sırası Karşıyaka yöneticilerindeydi. Havaalanından imzanın atılacağı kulübe kadar bize Altay eşlik etmişti. Araç KSK plakalıydı. Göztepe Spor Kulübü'nün müzesine götürdü bizi. Abi dedi siz girin ben dışarıda kalayım arabanın başına bir şey gelmesin. Yahu ne olacak deyince "ben o müzeye girmem" dedi. "İyi"dedim. Sonra, çıktık Karşıyaka'ya doğru. Bir köprüyü geçtik aracı sağa çekti. "Kutsal topraklara hoşgeldiniz" dedi. "Hacı mı olduk lan yoksa" oldum. Meğer köprünün ötesi Karşıyaka semtinin girişiymiş. Yeşil'in İslamını Kırmızının Türklüğünü anlattı. Karpuz rengi değil yani dedi. Suyun Ötesinden gelenlerin çok olduğu bir semttir Karşıyaka. Suyun Ötesi deyince durur bizim gibiler. Çünkü bilirler ki mübadele zamanı neresi derlerse oraya gideceklerdir. İzmir olur, Edirne olur, Samsun olur, Aydın olur...Her yer vatandır. Bu sebeple memleketçilik biraz hikayedir. Ulan senin dedene suyun ötesinden gelirken oraya değil buraya gideceksin dediklerinde kafa kağıdında İzmir değil Edirne yazacaktı belki onu diyorum. O yüzden bizim gibilere her yer vatandır. E bu yüzden İzmir de memlekettir bize. Karşıyaka isyanın adıdır. 1910'larda İzmir'de kurulan ilk kulübümüzdür. Gayrimüslim takımlarına karşı kurulmuştur. Vesile olunmuş diyelim. Yeşil ve kırmızının anlamı da o zamanlardan kalmadır. E o zaman siz Karşıyalıyısanız, biz de Karşıyakalıyız ulan.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Özür

Buna istinaden özür.

30 Nisan 2009 Perşembe

Kutlu Olsun


Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır

Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez

Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde

1 mayıs 1 mayıs işçinin emekçinin bayramı

devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
İlk dörtlükle idare edelim. Bilenler gerisini getirirsin. 32 sene öncesi hala karanlık. Kazancı yokuşunun başı. Neresinin başı? Bugünler daha da karanlık. O günlerden öte. Höt desen al sana ... diyecek bir nesili yetiştirmeyi başardınız. Susan, sesini çıkarmayan, sabahtan akşama bilgisayarda oyun oynayan, okumayan, araştırmayan, bilmeyen. Hepinize helal olsun. Aslanlarım benim. Küçük yazdım ki kimse okuyamasın. Yoksa neyin devrimi? O gün de böyle bir devrim yoktu...Maksat halkların bayramı.


25 Nisan 2009 Cumartesi

Belediye


Önce şunu diyelim. Eğer yanılıyorsak özür dileyeceğiz. Ankaragücü'nün, Konya'nın, Eskişehir'in Gençler'in, Denizli'nin kafası rahat olsun. Yaklaşık 4-5 haftadır sinyallerini veren durum bana göre netleşmiştir. Bu Belediye bu ligde futbol kalitesi olarak düşüyorsa...İşin içinde başka numaralar vardır. Kimden toplanan paralarla hangi kulübü finanse ediyorsunun % 39'a yansıması oldu. Abdullah Avcı'ya da yazık oldu. Alt taraf belli oldu, üst tarafa bakalım. Çok uzar bu yazı ya kısa keselim.

Akıl akıl gel ağlara takıl


Eş durumundan Aşk-ı Memnu'yu seyrediyoruz. Bitmeden Inter maçına bağlanıyoruz. Türkiye'nin en önemli firmalarından birinin sahibi olan Adnan Bey'in kayınvalidesi kumar partisinde yakalanıyor. Basını oraya indiren Adnan Bey'in rakibi. Sonra da basını tekrar arıyor ve haberi sansürlüyor. Haber değeri var mı var. Ertesi gün herkesin eline bir gazete acaba haber çıkmış mı telaşı. Bihter Hanım da Hürriyet okuyor. Kıyısından köşesinden gazetenin Hürriyet olduğunu anlıyoruz. "Ohh haber çıkmamış oluyor" daha sonra. Hürriyet magazin muhabiri haberi veriyor ama x şirket-patron tarafından haber sansürleniyor. Çünkü genel yayın yönetmeni aranıyor ve rica ediliyor. Ve sizde Aydın Doğan'ın kanalı Kanal D'de Hürriyet'in reklamını yaptığınızı zannediyorsunuz. Sansürlenen gazete Sabah olsa daha sağlıklı olacak valla. Sansürü yiyen, reklam gelirlerinden dolayı gökyüzüne bakarak ıslık çalan Ertuğrul Özkök, siz Hürriyet gösteriyorsunuz, product placement yapıyorsunuz. IQ, beyin, hepiniz...Demek ki böyle oluyor. Eğer Hürriyet'e çatır çatır ilan veriyorsanız bir falsonuz olduğunda bir telefonunuzla şirketinizin aleyhine olan haber es geçiliyor. Akıl akıl gel ağlara takıl...

5 Nisan 2009 Pazar

Daha çook yolumuz var bizim


İlk 45 dakika sona erdiğinde yazayım zaten ne değişecek diyordum ama bir cin tonik yapınca 70. dakikayı gördük Trabzon maçında. İlk yarı Behram'ın yerine kalede ben olsam ilk yarı 1-0 biterdi. Ki Colman'ın topunu da belki çıkarabilirdim bir şey diyemiyorum. Bunun dışında iki yalandan pozisyon var kaleyi bulmayan. Deniz Çoban ilk yarının sonuna 1 dakika ilave etti ben çalınan faul düdüklerini saymayı bıraktım. Herhalde 20 küsur faul çalındı ilk yarı. Bilemedin 25. 15'er saniyeden 5 dakika yapıyor kısa bir hesapla. Deniz Çoban 1 dakika uzattı. Trabzon'un rakibi Belediye olmasaydı seyretmezdim bu maçı. Güzel futbol adına az da olsa beklentim vardı. Yattara kes oğlum arka direğe yok. İbrahim Akın Efe ortada simit satıyor kes ona yok. Deniz Çoban iki düdük az çal bekçi Murtaza'ya bağladın yok. Serkan Balcı 15 metre top atacaksın soldan gelen Colman'a yok. Colman Delgado'yu az seyret uzun zamandır oynamıyor yok. Biri şampiyonluğa oynuyor bir diğeri düşme hattında olsa da bu ülkenin Antep'le ayağa oynamaya çalışan takımlarından biri. Dakika 78 oldu gene yok. Spiker bir gol daha kaçtı diyor benim keyfim kaçıyor. Trabzon'un 9-10 kaleyi bulan pozisyonu olması lazım ki gol bulsun. Bakın 9-10 pozisyon demiyorum kaleyi bulan pozisyon diyorum. Deniz Çoban serbest vuruşları kullandırırken topa kıçını dönüyor 18'in göbeğine konuşlanıyor. Nerden biliyon be kardeşim doğrudan 18'e o topun ortalanacağını? Belki adam geriye oynayacak. Pahada Avrupa 6.'sı başarıda Avrupa 11.'si TSL. Bu gidişle 13'te oluruz 15'te oluruz. Baksana Beşiktaş-Hacettepe maçından sonra giden Ertuğrul Sağlam'ın ardından yazmışız yazıyı. Aylar önce. Demişiz ki bu Beşiktaş Mustafa Denizli ile evire çevire şampiyon olur. Ki o zaman Ernst de yok. O bile gel Yusuf'um sen bana Delgado'nun yokluğunda lazımsından gel Yusufum sen benim has adamımsına dönmüş. Vay benim TSL'min başına gelenler. Bu arada zaman kazanıp hinlik yaparak maçı bitrdik. Trabzon 0-Belediye 0. Tribünler bağırıyor. Lay lara lay lara lay lara lay lay lay lara lay lara lay lara lay lay lay lara lay lara lay lara lay lay Fa tih Tek ke. Hayattan bir 90 dakika daha çaldık. Yazık oldu beyler. Serdar Bali de diyor ki Hüseyin'i almasaydı da Tayfun da, hoptidi zoptidi. Dur hemen Juve maçına bağlanalım hazır hatun da ütü yapıyokene.

21 Mart 2009 Cumartesi

Trakya Gücü (Hepimiz Zlatan'ız)


2007 Genel seçimlerinde Keşan'a lütfedip Edirne'ye lütfetmeyen Deniz Baykal dün Edirne'deymiş. Boynunda Sarı-kırmızı bir Edirnespor kaşkolu. Edirnespor amatörde. Durumu nedir bilmiyorum. Bu kaşkol bana bu yazıyı yazdırtıyor o da ayrı mevzu. 81 ilimiz var. 81 ilimizden sınırları içinde profesyonel takım bulundurmayan 21 il var. Bu 21 ilin 2'si Tekirdağ ve Edirne. Lüleburgaz hem Kırklareli'nin hem de Trakya'nın namusunu kurtarıyor. Bir zamanlar Edirne, Tekirdağ, Burgaz, Babaeski, Uzunköprü, Keşan, Kırklareli DSİ profesyonel takımlardı. Diğer illerin bazıları Ağrı, Artvin, Bitlis, Hakkari, Muş, Tunceli, Bayburt, Şırnak, Ardahan, Iğdır. Bir de kendini asan Zonguldak var. Buradan defalarca söyledim yine söylüyorum. Bu bölgede göçmen çok fazla olduğu için kemik yapısı Türkiye genelinden farklıdır. Ve çoğu bir spora yönlenemeden bir fabrikada ekmek peşinde koşar. 25-30 dönüm tarladan para kazanılmaz çünkü. Üç ilin ilçelerle 1.354.658 nüfusu sadece Burgaz'ı çıkarır. Ben takım derdinde değilim. Ama takım olmayınca iyi antrenörler olmayınca çocuklar nerde oynasın oluyor. Üç ili birleştirin bir Trakya Gücü yapın bari. İl merkezleri bir profesyonel takım görsün. Neden Metin'in, Rıdvan'ın, Ünal'ın futbolculuğunu sevdim biliyor musunuz? Çünkü onlar tamamen farklıydılar. Sıfıra indim, orta yaptım, onun gibi çalım atmaya çalıştım. Durmaya çalıştım. Defansın önünden topu aldığım gibi kimseye bakmadan rakip kaleye koştum. Yara yara. Ünal Karaman kızacak ama Türk futbolcu tipi değildi onlar. Eksikleriyle, fazlalarıyla. Ey TFF şuraya bir el at diyorum artık. Belki birileri çıkar şu defansın göbeğine.

10 Mart 2009 Salı

Kendine Saygı


Kayseri maçını seyrederken hep aklıma Meira geldi. Meira'yı bana sürekli anımsatan ise Lugano idi. İkisi arasında beynim mekik dokudu. Lugano ve Meira'nın işe bakış açısını sorguladım sürekli. Meira'nın Stutgart kaptanlığını, yaşadığı şampiyonluğu. Kimine göre Lugano'nun Lazio transferi tamam. Kimine göre ise fiyat yükseltiyor. Kayseri maçında Lugano'yu seyrettiniz mi bilmiyorum? Ben seyrettim. Sahada öyle bir adam var ki sonuna kadar o formanın hakkını veriyor. Verebileceği ne vara sahaya koymaya çalışıyor. Meira için ağır bir yazı yazmıştık. Lugano için de yazılacak çok şey var. Lazio'ya mı gidiyorsun, Juve'ye mi gidiyorsun, nereye gidersen git kardeşim. Ama böyle oynayarak git. Pasif yıkıcı olarak gitme. Camiayı satarak gitme. Galatasaray Meira'yı Hamburg maçından sonra satsaymış? Pehhh. Adam seni savaşta satmış. Galatasaray'ı sahada satan bir gün oradan da sıkılır Zenith'i de sahada satar.

Siyah-Beyaz


Siyah beyazdı hayatımız eskiden.
Siyah beyaz bakardık renkli gözlerden
Yaşama dair ne varsa…

Siyah devlet, beyaz hizmet demekti o zamanlar
Siyah, çatık kaşlılar,
Beyaz, mutlu halka
Siyah takım elbiseleriyle,
Beyaz vaatler verirlerdi hiç gerçekleşmeyen.

Siyah beyaz televizyonlarda,
şerefli yenilgiler seyrederdik.

Gururlu, mağrur,
ama biraz da ezik…

Siyah forma,

beyaz yaka önlüklerimiz vardı okullarda.
Bir harf öğreten öğretmene

köle olma saygısıyla

kara tahta önünde

beyaz tenli mahcup çocuklardık.

Siyah beyaz aşklarımız vardı.
Siyah damatlık,
ve beyaz gelinliğiyle…
nikâh memurunu da içine alan
mutlu birer resimdik duvarlara asılan.

Siyah beyaz fotoğraflarda,
siyah saçlı,
beyaz gülen düşler yaşardık
Siyah, beyaz solgun fotoğraflarda,…
aslında canlı ruhlar taşırdık.

Siyah beyazdı her şey.
Beyaz güler, siyah ağlardık.
Ağıtlar yakar, karalar bağlardık.
Beyazlar giyer,
Çalar oynardık.

Ya siyah düşünürdük,

ya beyaz.
ortası yoktu fikirlerin.
Ya kara şahin olurduk

ya da beyaz güvercin.


M.Erdal Karakaş (Hasta Fenerlidir)

6 Mart 2009 Cuma

Ben bu yaz nerdeydim? Futbol Maçında.


Aslında tam bir Yılmaz Özdil yazısı olur ya neyse. Çorum, Adana, Artvin, Kayseri, Amasya, Yozgat, Kastamonu ve bilemediklerim. Her mitingte şehir kulübünün atkıları Başbakan'ın boynunda. Bu kulüplerin futboldan başka branşları var mı? Bazılarının var bazılarının yok. Amasya Şeker'in Güreş takımı Türkiye ve Avrupa Şampiyonu olur kimse sallamaz. O kaşkol güreş takımının büyük başarıları için de takılmaz. Koskoca Adanaspor'un web sitesine girersin futboldan başka branşla karşılaşmazsın. Zaten bunları da anlayamam. O zaman adına Çemişgezek Futbol Kulübü de daha iyi. Kış Olimpiyatlarında bu ülkenin şimdiye kadar tek bir madalya kazanamaması bana nasıl açıklanır bilemem. Güreş, Halter, Atletizm, Taekwondo, Boks, Judo...Bitti gitti. 28 spor dalında bize son 16 yılda madalya getiren spor dalları. Ha 2006 Torino'ya 6, 48'e de 6 sporcu göndermişiz orası ayrı. Yollar kapanıyor, millet doğuma yetişemiyor, kar yerden kalkmıyor, kar bol ama biz yokuz. Güneş bol yine yokuz. Tıkılmışız salonun içine kalmışız. Bu futbol taraftarı atkısı zihniyetinden kurtaralım kendimizi artık. 2012 gelecek yine aynı şeyleri tekrarlıyor olacağız.

5 Mart 2009 Perşembe

Yaşanmış Trakya Hikayeleri


Uzun zamandan beri bu bölüme ara vermiştik. Bu sefer hikaye bizden değil Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz'dan. Yazarı kapatsan Hasan Pulur derdim.


"Yanlış hatırlamıyorsam gazetesi İsmet Solak anlatmıştı. Kendisi Trakya Yağlı Tohumlar'da başkan iken bir köy kahvesinde Bülent Ecevit'in ne kadar dürüst olduğunu anlatırken şöyle bir örnek vermiş. Bir evinden başka bir şeyi yok. Bunun üzerine kahvedeki yaşlılardan biri şöyle seslenmiş. Desene bunun kendisine bile bir faydası olamamış bize nasıl olacak? Bugün de böyle bir anlayış geçerliyse gemiciklerden, kuyumculardan, mısır işinden, yumurtalardan söz etmek seçmen üzerinde tam tersine bir etki yaratıyor olmalı."


Netleşmeyen bir konu üzerinde yazamam. Şu seçimlerin bitmesini bekliyorum. Bitsin, sonra "az sonra".

Meslek Yazısı (Bağcılar'daki Sırça Köşk)


"İlk bilen siz olun". Dünya üzerinde bir kurumun kullandığı en iddaalı sloganlardan biridir. Sorumluluğu oldukça ağır. Karasal frekansını TNT'ye devrettikten sonra CNN'in izlenme paylarında set düşüşler yaşandı. Ölçüm yapan AGB hanelerinin %50'sinin karasaldan TV izleyenler olması bunda etkiliydi. Aynı örneği Kanal 1'in karasal frekansını alan Habertürk'ün müthiş sıçraması olarak da verebiliriz. Yazımızın asıl konusu bu değil. CNN Mart itibariyle yeni yayın dönemine başladı. Kanal D ve CNN'in haber merkezleri birleştirildi. Ve kanalda değişim başladı. Yıllarca CNN'in "be first to know"unu Bağcılar'da oturarak "ilk bilen siz olun"a çeviren CNNTURK nihayet sokağa indi. Birand mucizevi bir şey mi yaptı? Hayır. Bir haber kanalını hele hele Doğan Haber Ajansı gibi bir gücü olan bir haber kanalını olması gerektiği yere gönderdi. Sokağa. Ne kadar bocalayacaklarını göreceğiz. NTV bile haber kanalı kimliğini yititrirken gitti vatandaşa sordu. CNNTURK daha yeni uyandı. Kanal yöneticilerine günaydınlar. Uzuuun bir kış uykusu idi.

4 Mart 2009 Çarşamba

Şakacı Basın

Satna Cruz vakası ortaya çıkınca İngiliz basını diğer vakaları da döktü tabi ki. Bizde yaşanan Sarbi vakası sonucu bir gazetemiz "eskiden tarih yazıyordu şimdi adını dahi yazamıyor" şeklinde başlık atmıştı. Acaba The Sun Satna Cruz vakasında 90'lı yılların başındaki efsane günlere gitmiş midir? Takip edemedim bilemiyorum.

3 Mart 2009 Salı

Çocuklar Nerde Oynasın, Nerde Oynasın Çocuklar?


Bilmem başlıktaki kampanyayı hatırlayanınız var mı? Beton blokların içerisinde çocuklar kendilerine oyun oynayacak alan arıyorlardı. Melodisi hala kulağımda. 18 Şubat 2008'de Kasımpaşalı Batista'nın darbesi ile sakatlanan Uğur Uçar bugün PAF takımı ile yapılan antreman maçının ikinci yarısında oyuna girmiş. Ne mutlu. O gün o sakatlık yaşandığında Batista'nın hiç mi suçu yok demiştim tek suçu zemine yükleyenlere. Şimdi de ben susuyorum Hakan Balta konuşuyor. "Allah Konyasporlu oyunculara yardımcı olsun. Zemin patates tarlası gibi" Ne değişmiş o karlı buzlu havadan bu zamana. Havalar biraz daha iyi o kadar. Nemeth, El Zhar, Ngog, Drogba, Essien, Quaresma, Cudicini, Rafael, Wilshere. Bu oyuncuların hepsi 09-10 sezonunda bir kereliğine de olsa reserv lige uğramış oyuncular. Uğur Uçar 5 Nisan 1987 doğumlu. PAF Ligi'nde 01.01.90 günü ve sonrasında doğanlar forma giyebiliyor. A takımın PAF takımı ile oynadığı maça çıkar Uğur. Ya da Uğur'a özel Beylerbeyi ile maç yaparlar. Çocuklar nerde oynasın? Nerde oynasın çocuklar?

41-45 Arası


Mehmet Ayan'a hak vermemek elde değil. Özellikle kendisinin şahsen giderek aktardığı Anadolu izlenimlerini TV karşısından az da olsa yaşayabiliyorsunuz. Konuyu dünkü Manisa-Kasımpaşa maçına getireceğim. Manisa şehri 10.000'e yakın bir seyirciyle stadı doldurmuş. Maçın 41. dakikasında 25 metreden Nizamettin güzel bir gol attı. Hemen akabinde Kasımpaşa'nın kornerden gelen topunda Manisa defansındaki Kalabane voleybol oynadı. Bünyamin Gezer pozisyonu göremedi ya da süzemedi. Devam dedi. Daha sonra 4. hakemle önce kulaklık vasıtasıyla daha sonra da yüzyüze görüştü. Ve kararını değiştirip penaltıyı verdi. Ortalık karıştı. Tam karıştı hem de. Kasımpaşa golü attı ve maç 2-2 oldu. Erhan tribünleri penaltıdan sonra kışkırttı. Bir Manisaspor taraftarı sahaya indi, Kasımpaşa kalecisine yabancı maddeler yağmaya başladı. Kaleci Onur sırıtına gelen demir bir paradan dolayı Otto Bariç kıvamında yere yattı. Ne için bütün bunlar? Hakem tereddütünden dolayı. Pozisyon panaltı mıydı? %100 penaltıydı. 4. hakem neden var, bu sebeplerden dolayı var. Futbolcular hakemin seyirciden dolayı baskı altında olduğunu hissettiği an yerden kalkmamaya başladı. Dün maçı seyrederken Mehmet Ayan'ı düşündüm. Adam haklı. Bütün şehri stada toplamakla kombine satmak farklı şeyler. Yani hepsini geçtim de pozisyonun tartışılacak bir tarafı yok. Bunun bir üst modeli Van-Beşiktaş maçındaki smça herhalde.