8 Kasım 2008 Cumartesi

Bi dur be adam

Bu da Eto'o için olsun. Devam edeceksen söyle ona göre afişi değiştirelim.

Tek kusuru

Kaşlarını aldırması...

Başka Sözüm Yok (Nilüfer)

Nilüfer Higuain için söylüyor...

Lacivert Kar Belgeseli


O zamanlar 22 yaşındayız. Erhan “adaş bu akşam Recep geliyor köyden” dedi. İş görüşmesi herhalde diye düşünürken “maça geliyor” diye ekledi. Ulan 5 gün önceden maça mı gelinir İstanbul’a? Recep arkadaşımız heyecanlandığı zaman kilitlenen, telaffuz problemi yaşayan sevdiğimiz bir kardeşimiz. Kıpkırmızı olur anında. İptal. Açamazsın. Uğraştırır adamı. Hasta değil ötesi Fenerli. Bırakırsın tartışmayı. Heyecandan TV’de maç seyredemeyen bir adamla hem de Sami Yen’de maç seyretmenin sorumluluğu beni germeye başlamış durumda. Etrafa hiçbir zararı olmayan ama kilitlendiği zaman dediğim gibi….Hiçbir Galatasaray maçını bu kadar yoğun bir şekilde yaşamadım daha önce. Recep de gelince Erhan evde tek Galatasaraylı kaldı ki bana zaten gerek kalmadı. Recep misyonu üstlenmiş durumda. Her akşam evde stand up. E Trakya evi malum…Alkol gırla. Muhabbetin nereden açıldığı hiç önemli değil geldiği nokta belli. Bazen “adaş bi sizi yenersek eve gelme” bazen de “adaş 3’ten fazla atmayın durumumuz ortada” kaçınmaları. Torsten Fink deriz kendi aramızda Frings’i anarak bu durumlara. Recep aslında kaybedecek hiçbir şeyi olmadığının farkında. Saldırıyor. Erhan hem Recep’in durumunu bildiğinden alttan alıyor hem de efendiliği elden bırakmıyor. Ama adam o kadar bokunu çıkarıyor ki bi noktadan sonra Kastroman olmamak elde değil. Castroman’ı da analım Frings gibi. Hayatımın en zevkli GS-FB maçı öncesini yaşıyorum. Maç günü. Kahvaltıdan sonra açılan biralar. Hala içimden “mazoşist miyiz olum biz” diye diye Fulya’daki evden stada doğru yürüyoruz. Saat 11:30. Hem Galatasaraylı Bora ve Engin’le buluşacağız hem de deplasmandayız erken gitmek gerek. Aklım hala Recep efendide. Saat 12:00’de adam 2,5 litre birayı içmiş durumda. “Aaaaaadaaaaaşşşşş yenilirsek ben eve gelmüyüm, dddiiiireeekkkkkk dönüyüm bu hayvan öldürür beeeeennnii evde” Birbirimizi her sonuçta kızdırmamak üzerine yapılacak bir centilmenlik anlaşması yapamayız çünkü Fener yenerse Recep’i Erhan’a karşı durduracak adam daha doğmadı. Allahım sen bize kaza bela verme yarabbim. Şu adam kendini kitlemeden eve dönelim. Eski açık önlerindeyiz. Full. Ulan diyorum, bu saatte bu kadar mazoşisti bir arada bulmak…O dakikada mazoşist psikolojisi ile “bu kadar adam mazoşist olamaz, acaba mı lan?” kırtlaması içimi dürtmüyor değil ama dillendirecek maça yok. Biz mecburiyetten Galatasaraylı arkadaşlarımız da metelik durumundan eski açıkta. Saat 13:00 içerideyiz. Aramızda sadece polis kordonu var. Sigara atıyoruz, hareket yapıyoruz birbirimize. Komedi. Ha ha ha, hi hi hi…Alper, Murat, Recep, ben vs. vs.. versus Bora, Engin, Erhan vs. vs…Murat’ı orada tanıdım. Gayet mantıklı bir arkadaşımız gibi duruyor kendileri ama…Geçer mi 6 saat. Uğraşmadan geçmez. 14:30’da “sığmıyoruz” tezahüratları başlıyor, hemen arkasından “Kayseri köşeye” uğraşmaları. Parmaklar kalkıyor tabi anında yan taraftan. Kapalı boş, yeni açık ehh, Numaralı malum…6 saat nasıl geçer. Yanımızdakilerle uğraşmaya devam. Bizim kapılar çoktan kanamış durumda. Fener taraftarının üzerini komple kapatan bayrağın üzerine zippoları yiyince ortalık karıştı. Vesaire, vesaire…

GALATASARAY: Claudio Andre Taffarel, Bülent Korkmaz, Carlos Alberto De Oliveria Capone, Ergün Penbe, Okan Buruk, Emre Belözoğlu, Sergen Yalçın (Dk.46 Ahmet), Suat Kaya, Gheorghe Hagi, Arif Erdem, (Dk.79 Mandingo Dos Santos Marcio), Hakan Şükür
YEDEKLER: Kerem İnan, Emrah Eren, Fatih Akyel, Hasan Gökhan Şaş, Hakan Ünsal
FENERBAHÇE: Rüştü Reçber, Mustafa Doğan, Ogün Temizkanoğlu, Fehmi Alpay Özalan, Serkan Özsoy, Samuel Johnson, John Leshiba Mosheou, Metin Diyadin (Dk.85 Saffet Akbaş), Tayfun Korkut, Süleyman Oulare (Dk.89 Gökhan Bozkaya), Yaw Preko
YEDEKLER: Engin İpekoğlu, Mehmet Ayaz, Tufan Apaydın, Uche Alozia Okechukwu, Ömer Karabacak
Yukarıdaki maçın 81 dakikası hepimizde kayıp. 81 dakika sürekli ibadet. Johnson 82’de atıyor, Recep bayılıyor, Murat’ı da tanıma şerefine nail oluyoruz. Recep 81’de “g” dedi 90’da kelimeyi tamamladı. “Gol”.Murat ağlıyor, elindeki tespih nerden çıktı oğlum ya…Manyak mısın nesin? Koltuklar kırık, yürüyecek halimiz yok. Polisten sopayı yiyoruz. Nedeni hatıra olsun diye kırdığı koltukları eve götürmeye çalışan antikacılar. Alayına cop. Eve ulaşıyoruz…Sonrası malum…Biralar açılsın, tezahüratlar başlasın. Centilmenlik anlaşması? Erhan’ım biz seni kızdırmıyoruz ki…Tezahüret da mı yapmayalım. Recep’den sonradan haber aldık. Sen git Havsa’daki eczanelerden ne kadar Johnson kolonyası varsa al, ne kadar Galatasaraylı varsa sık. 26 Mart 2000 böyle bir gündü bizim için. O sene Galatasaray UEFA Kupası’nı aldı biz de CM’de kupayı kaldırdık ve yattık. Playstation yoktu o zamanlar bizde. CM var mıydı hatırlayamadım şimdi. Ertesi gün Star’ın manşeti “Ve ihtilal oldu” idi. Neyin ihtilali anlayamadık? Galatasaray ne kaybetti, Fenerbahçe ne kazandı? Gökten lacivert kar yağdı sadece…

Savo Milosevic

Miss a lot ovic...91 maçta 29 gol Villa Park'ı kesmeyince İngilizlerin Savo'ya taktıkları isimdi. 35'likken şampiyonluk herkese nasip olmaz. 35'lik erik rakısının tadını da iyi bilir kendileri.

İsim?


Boca Juniors-River Plate ( Superclasico)
Flamengo-Fluminense (Fla-Flu)
Celts-Rangers (Old Firm)
Liverpool-Everton (Merseyside)
Flamengo-Vasco De Gama (The Millons’ Derby)
Ajax-Feyenoord (Klassieker)
Copenhagen-Brondby (New Firm)
Barcelona-Real Makrid (El Clasico)
Benfica-Porto (O Classico)
S. United-S.Wednesday ( The Steel City Derby)

Yukarıdaki örnekleri çoğaltabiliriz. Bu yazıyı okuyan yukarıdaki takımlardan birine gönül vermiş biri “neden ulan önce o takımın ismi yazılmış” dahi diyebilir. Türkiye’nin en büyük maçının adı ne? Yok. Bu derbiye bir isim lazım. “Merseyside bugün kırmızı” ya da “Merseyside bugün mavi”yi sport marketing eşliğinde satmayı dahi bilmiyoruz. “Boğaz’ın derbisi” olabilir mesela. Ya da “Avrasya derbisi”. İstanbul’a bu maç için tur düzenleyen kaç turizm şirketi var. Bu maçın her anını yaşamak isteyen, Meşalede ya da caddede maçın havasını Türk taraftarlarla soluyalım diyen, Galatasaray Store ve Fenerium’lardan formasını, kaşkolunu alan bir organizasyon var mı? Satar mı peki bu organizasyon? Satar…Bu maçı sattığımız kaç ülke var? 3-5?…Bu arada Aceto televizyonda Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin pazarlamasından bahsediyor ki pişti olduk. Neyse biz Fenerbahçe-Galatasaray maçıyla ilgili şunu diyelim. Barca-Real Madrid maçı 160 ülkede yayınlanıyorsa bu sadece tansiyonun yüksekliğinden kaynaklı bir durum değil. Bileşenlerinden biri. Bizim derbimiz sadece Türkiye sınırları içinde büyük. Çünkü bizim derbimiz “tansiyonu yüksek derbiler” arasında üst sıralarda. Buna bir şeyler daha eklemek gerekir. Boca-River maçını kaç ülke TV’si yayınladı orasını bilemiyorum ama geçen ay sahada bu derbinin fare doğurduğu ortada. Tansiyonu yüksek derbi…Ama en çok sevdiğimiz derbi.
Late post: Sınıf, dil, din, ırk farkının olmadığı derbi...

Fotomaç Top 5- #1

İşte bu haberde kayışım koptu benim, can yeleğini çıkarttım atladım aşağı;

Fiziksel olarak güçsüz kaldıklarını düşünen sarı-lacivertliler daha çok salona girip kendilerini geliştirmeye karar verdi.

Şampiyonlar Ligi'nde sonuna kadar mücadele etmelerine karşın Chelsea'ya elenen F.Bahçeli futbolcular, güçlenme kararı aldı. Milli Takım'da da görev yapan Selçuk, Uğur, Semih, Gökhan, Yasin gibi isimlerin biraraya geldiklerinde "Biz onlardan teknik ve taktik olarak daha iyiydik. Sahada daha akıllı düşünebiliyoruz ama fiziksel
olarak güçsüz kaldığımız bir gerçek'' diye konuştukları öğrenildi.

YOKSA BAŞARI ZOR
Sarı-lacivertliler, rakipleri gibi güçlü bir fiziğe sahip olmadıktan sonra Avrupa'da başarının zor olduğu konusunda görüş birliğine varırken, 2008 Avrupa Şampiyonası'na katılacak olan milliler finallere kadar daha çok salona girerek güçlenme kararı aldılar. Futbolcuların bundan sonra Samandıra'da fizik geliştirici çalışmalara daha çok önem vermeleri bekleniyor.


Şimdi bunun neresinden tutayım neyini anlatayım. Gözünde canlandırabilen varsa anlatsın, ben yapamıyorum. Gökhan, Yasin, Uğur gibi isimler bir araya geliyorlar, antrenman çıkışı otoparkta bunların arabaları yan yana misal, arabaya binecekken anahtarlar elde ayaküstü bi konuşmaya başlıyorlar. Sonra mesela Uğur teknik, taktik ve akıl! olarak Kalou' dan daha iyi olduğu iddia ediyor anahtarını elinde sallayarak, "Hacım bende biraz güç olsa şu Kalou kadar, koridor yapardım sol kanadı" diyor. Yasin, Gökhan gibi isimler de destekliyorlar bunu, " Tabi lan öle tabi!!" diyerek gazlıyorlar. Neyse muhabbet gidiyor bir 15 dakika falan, dağılması gerekiyor tabi ekibin haliyle, herkes işine gücüne gidecek. Yasin gibi bir isim diyor " Baba bundan sonra her sabah idmanı sonrası salona takılıyoruz o zaman, delikanlı gibi kararlaştıralım" diyor. Gökhan Uğur gibi isimler de ayarı kökten verip " Gelmeyen top olsun, ful ağırlık basıyoruz bundan sonra" diyerek onaylıyorlar arkadaşlarını. Arabalara binip bi kaç araba şakası yaptıktan sonra da ayrılıyorlar tesislerden. Aslında güzel canlandırdım gözümde, isteyince oluyor demek ki..

Fotomaç Top 5- #2

Artık uçmaya başlayacaz hafiften, kemerleri bağlayalım;

Fenerbahçe'ye beni de götür

Brezilyalı futbolcu, Almanya-İspanya finali öncesi F.Bahçe'nin yeni hocasını arayarak önce başarılar diledi sonra da "Seninle birlikte Türkiye'ye gitmeye hazırım" ifadesini kullandı

FENER'İ ÇOK İSTİYOR
F.Bahçe'de yabancı futbolcu transferinde heyecanlı bekleyiş sürerken, ilginç gelişmeler de yaşanmaya devam ediyor. Bir dönem Fenerbahçe ile adı sıkça anılan Baptista, sarılacivertli ekibin yeni teknik direktörü Luis Aragones'e çok çarpıcı sözler söyledi. Brezilyalı yıldız, EURO 2008 finali öncesi İspanya Teknik Direktörü Aragones'i arayarak tarihi maç için başarılar diledikten sonra sözü Fenerbahçe'ye getirdi ve açıkça "Şunu bil ki seninle birlikte Türkiye'ye gitmeye hazırım" dedi.

ZORLUK ÇIKMAZ
Yeni sezonda da Real Madrid'de yedek kalacağını anlayan Baptista'nın, Aragones'e içini döktüğü ve "Kulübede oturmak beni üzüyor. Yedek kalacak oyuncu değilim. İlk 11'de oynayıp gerçek potansiyelimi ortaya koymak, takımıma yararlı olmak istiyorum. Eğer istediğim bir takıma transfer ihtimali belirirse, kulübümün anlayış göstereceğini tahmin ediyorum" dediği kaydedildi. Aragones'in, bu net sözlerden sonra Baptista ile ilgili nasıl bir tavır geliştireceği merak konusu oldu.

Konuşma nasıl öğrenildi bu bölüme hiç girmiyorum bu sefer. Baptista' nın sözlerine bakar mısınız, ne kadar içten, ne kadar iddialı. Şunu bil ki diye başlıyor sözlerine, tüm benliği Fenerbahçe ve Aragones' in adeta, salıvermiş kendini. Lakin yeteneklerinin de farkında, yedek kalacak oyuncu olmadığını biliyor Baptista. Bilsin, söylesin ki Baptista' yı tanımayan vatandaş "İyi futbolcu alıyoruz bak!" diyebilsin. Kulüp de anlayış göstersin ki, herkes inansın transferin olacağına..

Fotomaç Top 5- #3

Üç numarada hayal gücümüzü biraz daha zorlamamız gerekiyor artık;

Sakın 'hayır' deme

F.Bahçe'nin transfer listesindeki dünya yıldızlarından biri olan Thierry Henry, sarı-lacivertli kulüple ilgili araştırmalara başladı. Henry'nin, yakın arkadaşı Nicolas Anelka'ya F.Bahçe'yi sorduğu ve "Benimle ilgilendiklerini duydum. Galiba ciddi teklife hazırlanıyorlar. Sen F.Bahçe'de oynadın. Nasıl bir kulüp? Teklif alırsam ne yapayım? Sevilla'yı
elemeleri beni şaşırttı. Gerçekten o kadar güçlü bir takım mı?" dediği öğrenildi.

Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayıp engin deryalara çıkmaktan mı bahsedelim, yoksa Henry' nin Anelka' yı kalın puntolarla belirtilen bölümde görüldüğü üzere kombine sorularla telefonda alçılamasından mı? Hepsini geçtim Fotomaç' ın bu telefon konuşmalarını ele geçirme yönteminden bahsetmek istiyorum, beyin ısınıyor biraz..

Fotomaç Top 5- #4

Vermeseydim çete derlerdi

Kaptandan 'Neden penaltıyı sen atmadın' diyenlere yanıt: 'Brezilyalı çetesi' olarak anılmaktan çekinip, Kezman'a bıraktım.

F.BAHÇE, Ankaraspor deplasmanında uzatma anlarında yediği golle 2 puan kaybederken, sarı-lacivertlilerin kaçırdığı penaltı gündeme oturdu. Kanarya 2-1 öndeyken, Risp'in topa elle müdahalesi üzerine F.Bahçe penaltı kazandı. Bu sırada topu alan Kezman, takımın penaltıcısı Alex'e, "Por favor (Lütfen)"
diyerek atışı kullanmak istedi. Kaptan önce kararsız kaldı ama 2. "Por favor" üzerine izin verdi.

2'NCİ PENALTICI BİLE DEĞİL
Kezman da atışı kaçırdı. Edinilen bilgiye göre maçtan sonra arkadaşları Alex'e, "Neden penaltıyı Kezman'a bıraktın? Sen atsan iş biterdi" dedi. Sambacının da, "Zaten önüne gelen 'Brezilyalı çetesi'nden bahsediyor. Kezman'a topu vermesem yine 'Brezilyalı çetesi' diyeceklerdi. Bunun için atışı Kezman'a bıraktım. Sonuçta Kezman'ın 2. penaltıcı bile olmadığını biliyorum" dediği öğrenildi.

Haberde kalın ve italik olan bölümler çok önemli bilgiler taşıyor dikkat. Arkadaşlarının sen atsan iş biterdi demeleri mi dersin, yoksa Alex' in arkadaşlarına önüne gelen brezilyalı çetesinden bahsediyor arkadaş demesi mi? 2. Por favor üzerine izin vermesi ise ayrı bir olay, bu kadar dramatize edilir..

Fotomaç Top 5- #5

Sarı-lacivertli ekibin hocası Zico, G.Saray kalecisi Orkun'un tecrübesizliğine de dikkat çekerek; "Bundan yararlanmamız gerekiyor. Orkun genç ve yetenekli bir kaleci ancak sık sık ileri çıkıyor. Buna dikkat edip, aşırtma vuruşlarla gol bulabiliriz"

Antrenmanda oyuncularına aşırtma şut atın çocuklar diyen Zico modelinden bahsediyor haberci arkadaş..

Arshavin


Takımdan ayrılmak istiyor genç delikanlı diyeceğim, genç delikanlı diyemiyorum 27 yaşındaki adama. Geç piyasaya çıkan yeteneklerden o da. 22 23 yaşlarında napardı ne ederdi Zenit' te merak eder dururum. Ocak ayının transferi bu adam olacak belli oldu. O döneme kadar çıkacak spekülasyonlar da cabası artık. Tottenham ısrarcı olacak mı görecez hep beraber..

Lock, Stock, and Two Smoking Barrels


Guy Ritchie' nin takım, taklavat hepsini birden ortaya koyduğu güzide filmlerden birisidir bu. İngiliz aksanı seviyorsanız bir de, hemen bulaşın diyorum ben. Eksik nokta o zamanlar Jason Statham abinin biraz geri planda kalmış olması, London' da sahip olduğu havaya sahip değil mesela öyle diyeyim. Soundtrack desen o da ayrı güzel, filmin başında çalan Ocean Colour Scene parçası örnerğin, tatil yaparken dinlemek için bir numara. Fotoğraftaki sahnede çalan bir bölümünün sözlerini aktarayım;

"So I said I'm on the roam so I need a car
And I know that I'm getting alive

And I say I got faith and a season
"

Son mısradaki season her ne kadar iklimi anlatsa da, üstündeki mısrayla birleştirdiğimde bana futbol sezonunu anımsatıyor. "Gittikçe canlanıyorum, ve bu sezona dair inancım daha da artıyor..". Bu sezona dair inancımın arttığı yok, Fener' in de canlandığı yok; ama yarın derbi var. Uzun zamandır ilk kez kazanmaya geliyoruz deme cesaretini bulan bir Galatasaray.. Rastgele Fenerbahçe' m.. Ha bir de, Barry the Baptise, sen nasıl bir tipsindir arkadaşım!!