1 Ekim 2008 Çarşamba

Bazen herşey o kadar nettir ki


O kadar nettir ki...Gözleriniz, düşüncelerinizi harekete geçirmek için zorlanmaz. Düşünce sürüncemeleri yaşamazsınız. Acaba'lar yerini budur'lara bırakmaz çünkü acaba'lar hiç beyninizde dolaşmaz. Ben böyle bir maç seyrettim dün akşam. Aragones'i seyrettim takımdan daha çok. Fenerbahçe kulübesini seyrettim. Zamanı gelmesine rağmen gelmeyen Uğur Boral değişikliğini bekledim. Başka gelmesini beklediğim misafirim yoktu çünkü. En kral arkadaşım değildi Uğur Boral ama hiç olmadı hoş sohbetti. Zaten bu sene hiç iyi arkadaş edinemedim ki. 85 dakika bekledim kendisini. 60'larda Kazım-Burak değişikliğini göremedim. Ama zaten beklediğim misafirler değillerdi. Bu Fenerbahçe'den daha fazla bir şey beklemedim. Ama ben çok daha acı birşey gördüm. Sahaya yansıyanın acısını. En acısı da buydu galiba. Aragones'in beynini okuyan bir sistem geliştirdim. Ve orada maçın ikinci yarısında şunları düşünüyordu. " 2 Arsenal maçında ben ne yapacağım? Biz bu halimizle 2 maçta 0 çekeriz. Son maçımızda -10 derecede Kiev'e gidiyoruz. Ondan önce Porto ile burada oynuyoruz. Meçhul. Maçı kazanmak için herhangi bir hamle yapmaya gerek yok çünkü o zaman 1 puandan da olabiliriz. Ben bu 1 puanı alıp cebime koyayım. Daha sonra başka 1 puanı göremeyebilirim. O da gerçekten çok acı olur" Fener 3 puanı en rahat hangi maçta elde edebilir diye bir soru sorsak bir cevap alırız herkesten. Aldığımız cevabın maçında bile durum yukarıdaki gibi. Keşke zaman bulabilseydim de maç bittiği gibi bu yazıyı yazabilseydim. Çünkü maçtan sonra Aragones'in yüreği ile ağzının farklı şeyler söylediğini okudum. "Kesinlikle bir korku yoktu. Korkan bir takım varsa o da Dinamo Kiev'di.

Hiç yorum yok: